ANKARA düşmanlarının havasına Ahmet Hakan da mı girdi sonunda..
Orda bir galaya katılmış. Up uzun bir masa görünce şaşırmış. "Ankara'da protokol önemlidir. 'Ben niye burdayım da o orda' diye mesele çıkar. Bu yüzden tek koca masa yaptık" demişler. Ahmet de "Bu Ankara hiç bana göre yer değil" diye bitirmiş lafı..
Ah Ahmet ah.. Durum tam tersi..
1981 yılında İstanbul'a taşındığımda fena halde şaşırmıştım. Ankara'da galalar, gala gibidir. Yerin, yurdun bellidir. Gidersin, kuliste dostlarınla uzun uzun sohbet edersin. Sonra belli olan yerini alırsın..
İstanbul'a bir geldim ki, yer mer belli değil. Diyelim tiyatro galası.. Yarım saat evvel gidiyorsun ki, o çevreden üç beş dostla iki çift laf et.. Nerde.. Davetiyeler numarasız. Millet erkenden gelip loş salona dalıyor ki, yer kapsın. Bir saat önce gelenler var.. Yahu o zaman "Gala" niye, kokteyl niye?.
Efendim bir sıra arkada yer ayrılan kıyameti koparırmış İstanbul'da.. Bu yüzden "Erken gelen oturur" sistemi kurmuşlar. Her gala öyle..
"Yahu biri kapıda dursun. Gelene sıra ile numara versin. Erken gelen, önde otursun. Yeter ki, oyun başlayana kadar kuliste dost sohbeti edelim, salona çöreklenmeyelim" dedim, yazdım, kabul ettiremedim.. İlle de numarasız davet.. Onun üzerine zaten, galalara gitmekten vaz geçtim.
O senin dediğin İstanbul'dur Ahmet..
Burada insanlar galalara, açılışlara, görmeye değil, görülmeye geliyorlar. Onun için de, mesela, konser, opera, bale, oyun, dans gibi gösterilerde dördüncü sıradan öncesi berbat olduğu halde, en ön sıra için çırpınıyorlar.
Ben "Efendim protokol için en ön iki sırayı ayırdık. Daha geride yerimiz yok" diyen organizatörlerin başının etini "İlle de arka" diye yerken..