Şimdi tabloya bakın..
Kaddafi.. Hem de Kaddafi, "İnsan Hakları Ödülü" kurmuş.. Keyfince de birini seçmiş. Madalyayı boynuna takıyor.. Kimin?.. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının..
Şimdi tabloya bakın.. İsrail Cumhurbaşkanının lafını "One minute" diye öfke ile kesen ve toplantıyı, sonra da Davos'u ebediyyen terk eden T.C. Başbakanı.. Mısır halkı, yıllanmış diktatöre baş kaldırdığında, anında halkın yanında yer alan ve diktatöre "Halkın sesi, hakkın sesi" diyen T.C. Başbakanı.. Libya halkı Kaddafi'ye ayaklandığında ve Mısır'ın aksine, ateşle, bombayla karşılık görüp, sokaklarda ölmeye başlayınca, sesini çıkartmayan ayni T.C. Başbakanı..
Kıyamet koparmak, T.C. Başbakanını yerin dibine sokmak için ne kadar uygun, ne kadar yeterli tablolar bunlar değil mi?.
Aynen öyle.. Ama amacınız "Bağcı dövmek" ise..
Gazetecinin, eleştirmenin, yorumcunun görevi bu mudur aslında.. Yoksa "Üzüm yemek" mi?.
***
Öztürk Serengil'den bire bir dinlemiştim, zamanında Kaddafi'den sonraki 2 numaralı adam Abdüsselam Callud'un müthiş desteği ve yaptığı planlarla Libya zindanlarından nasıl kurtulduğunu..
Öztürk'ü Libya'ya davet eden Callud.. İstanbul ziyaretinde Maksim'de seyretmiş. Bayılmış.. "Yahu bizde yığınla Türk işçisi çalışıyor. Gel bir gazino vereyim sana onları eğlendir" demiş.. Öztürk de düşmüş yollara.. Gazinosunu kurmuş.. İyi para kazanıyor, beyler gibi de yaşıyor..
O sırada meşhur uçak olayı oluyor. Bir Amerikan uçağı düşüyor. 270 kişi ölüyor. Amerika, uçağın Kaddafi'nin emriyle düşürüldüğü iddiasında. Yer yerinden oynamıştı hatırlarım. Savaş rüzgarları esmeye başlamıştı. Irak'tan evvel Libya'ya girecekti nerdeyse Amerika..
İşte tam bu sırada, Öztürk, kendisine bu kadar fazla iyilik yapan Libya liderlerine jeste soyunuyor.. Kaddafi'ye bir mektup yolluyor..
"Bir işaretimle harekete geçmeye hazır binlerce Türk işçisiyle, yanınızdayım.."
Kaddafi mesajı alır almaz "Bir işaretle binlerce Türk'ü harekete geçirebilecek bu adam tehlikeli, atın içeri" diyor.. Bakar mısınız?.. Kaddafi kafasına bakar mısınız?.
Libya'da hak, hukuk, Kaddafi'nin iki dudağının arası.. Callud araya girmese kellesi de gitti, Öztürk'ün..
İçerlerde sürünüyor. Ne avukat tutabiliyor, ne sefirimize ulaşabiliyor. Ulaşsa ne olacak ki?..
Sonunda gene Callud, bir plan yapıyor da, Öztürk Malta'ya kapağı atıyor.
İşte Kaddafi bu..
Bizim Damat Fethi o devirde Libya'da bir iş almıştı. Bitirip gelene dek meraktan ölmüştük. Neler çektiğini, ne koşullarda çalıştıklarını anlatırdı da, masal gibi dinlerdik. Gerçek olamazdı çünkü, kafamıza göre..
Şimdi bu Kaddafi'nin ülkesinde yüzlerce Türk iş adamının şantiyesi var.. Bu şantiyelerde binlerce Türk çalışıyor.
Onlar ordayken, T.C. Başbakanı olarak, dünyaya şov yapmak uğruna oradaki binlerce vatandaşınızın güvenliğini tehlikeye atabilir misiniz?.
Kaddafi'nin öfkesi, bir Türk'ün burnunu kanatsa.. Kanatsa sadece.. Değer mi?.
Dahası.. Kıbrıs sırasında, dünya ambargo koymuşken, Amerika yedek parça bile vermezken, jetlerimiz Kaddafi'nin desteğiyle uçmadı mı?.
Dış politikada, bazı dengeler, ahde vefalar önemli değil mi?.
Şimdi, başbakanı eleştirenlere, yerden yere vuranlara, herkese soruyorum.
Siz olsaydınız ne yapardınız?.
Başbakana sorulan soruların yanıtları "Ben olsam.." diye başlayarak verilmeli ki, tartışabilelim, hangisi doğru, hangisi uygun..
Bunu yapmadan, tablonun görünen yüzüne bakıp "Yazıklar olsun" demek, bağcı dövmektir.. Üzüm yemenizi sağlamaz!..