Bakın Erol Kaynar benim 40 yıllık arkadaşım. Onun yerine gittiğim zaman, para mara da vermem.. Bunu 40 yıllık okurlarım değil, beni tesadüfen ilk defa okuyanlar için yazıyorum..
Okurlarımla aramda inanç bağım vardır. Bu yüzden hayatta kimseye bir şey kanıtlama gereği duymadım. Hiçbir şeyi de gizlemedim. İnandığımı yazdım. Kendi doğrularımı yazdım. Yazdıklarımın arkasında da durdum.
Bu köşede gördüklerim, yaşadıklarım ve düşündüklerim anlatılıyor. İnandırmak için de belge falan sunulmuyor. "Parasını ödedim" gibi laflar hiç etmedim. Etme gereği de duymadım.
"Bir gazeteci bir akşam yemeği, ya da bir uçak biletine satın alınıyorsa iş zaten bitmiştir" dedim hep, yıllar yılı..
Hediye vermeyi çok severim. Almayı da..
Yönettiğim gazete ve dergilerde arkadaşlarıma gelen hediyeleri de yasaklamadım.
Bir takım oyunu oynuyoruz. Takım oyununda güven esastır. Bir davete, bir armağana satın alınacak kişinin benim takımımda yeri olmaz zaten.
***
Erol Kaynar'a Salomanje'de bin defa "Yahu bu çok masraflı bir iş. Dev yatırım gerektirir. İtalyan bu ülkede yaşamıyor. Ne markalar battı" dedim.. İnat etti. Eşek yükü para yatırdı Abdi İpekçi gibi fevkalade pahalı bir mahalde iki katlı yerin dekoru için.. İçimden "Yandı Erol" diyordum..
Erol dükkânı açtı.. Gidemedim korkudan.. Günler günler geçti.. Sonra bir gün Ertekin'le Ünal'a "Yahu Erol'a ayıp oluyor. Kırılacak bize, hadi" dedim.. Yani, laf ola bir dost nezaket ziyareti olsun diye gittik ki..
Çıkarken saate baktım.. 3.5 saat geçmiş.. Vaktin nasıl geçtiğini anlamadan..
Biz altta oturuyoruz. Merdiven işliyor. Bulvar kafesi gibi.. Gelen geçen.. Onlara bakarken vakit geçiyor.. Ve de nasıl bir ambiyans.. Nasıl bir havadır.. Tek boş sandalye yok.. Biz otururken, her masa iki kez doldu boşaldı.. Hafta arası, öğle dahil rezervasyonla gitmenizi tavsiye ederim..
Bize çok tatlı bir kız bir servis yapıyor.. Adı Çığda.. Ama çığla alakası yok. Kar tanesi gibi minik, ama cıvıl cıvıl.. Koşuşturuyor..
Erol'a gündüz telefonda "Biz menü istemiyoruz.. Tadımlık menü yap. İtalyan şeflerin neler hazırlamış görelim" dedim.. Az az gelmeye başladı.. Yahu hepsi mi lezzetli olur bu meretlerin.. Salatalar, mezeler, pizzalar.. Ana yemeğe sıra geldiğinde "Pes" etmiştik. Tatlı sırasında süper pes durumundaydık ama tatlılar da süper olunca, ne rejim kaldı, ne doktor yasakları..
"Keyifle, neşeyle yediğin yemek sana dokunmaz" ilkeme sarıldım ben de, çaresiz..
Erol, Süper Şefler diye bir yeni yarışmanın jürisindeymiş.. Geç geldi.. Bizim yemekler bittikten sonra.. Fiyatları konuştum. Şarabı dahil kişi başına 50- 60 liraya çıkılıyormuş..
"Buranın adını yanlış koymuşsun" dedim.
Cento per Cento Erol'un bulduğu bir isim..
"Yüzde yüz" demek İtalyanca'da.. "Yüzde yüz İtalyan" mı, "Yüzde yüz keyif" mi, "Yüzde yüz tatmin" mi, artık ne manaya alırsanız..
"Mille per Cento" dedim ben.. Yüzde bin!..