"Melali anlamayan nesle aşina değiliz" derken Ahmet Haşim ne hissettiyse, Ayşe'nin "Şiir gecesi, Bedri Rahmi, Hıncal ve ben" yazısını okurken onu hissettim..
Sahnede Hakan Gerçek, bir kadına yazılmış şiirlerin en güzellerinden birini okuyor..
"Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın."
Ben kalkıp gençliğime gidiyorum.. Kulaklarına "Karadutum, çatal karam, çingenem" diye fısıldadığım aşklarımı hatırlıyorum.. Gözümün ucuyla da Ayşe'ye bakıyorum.. "Hıncalım artık devir değişti. Ne erkekler kızların kulağına şiir okuyor, ne kızların böyle bir beklentisi var" diyen Ayşe'ye..
Mest olmuş, kendinden geçmiş dinliyor.. Adımı bildiğim gibi biliyorum, bu şiiri birisi kulağına fısıldasa ölür.. Ama yazısında vücut dilinin o gece bangır bangır bağırdıklarının tersini yazıyor..
"Babam da anneme şiir okumamış.."
"Yuh sana" diyorum ben de.. Kaç yıl geçti aradan bilmem.. İstanbul Gelişim sahnede.. Önlerinde üç solist var.. Biri Neco, biri Ayşe, biri de ablası Zeynep.. Baba ve iki kız söylüyorlar.. Ben en ön sırada oturuyorum. Yanımda Oya.. Kızların annesi.. O zaman da Neco'nun karısı..
Ve Neco, gözümle görüyorum.. Salondaki bin kişiyle ilgili değil.. Bütün aşk şarkılarını Oya'ya söylüyor.. Oya'nın gözlerinin içine bakıyor. Aşk dolu.. "Bana bu iki muhteşem kızı armağan ettin" diye teşekkür dolu..
Onlar dünyanın en romantik aşkını yaşadılar.. Bitti. Çok güzel, çok romantik olması bitmeyeceği anlamına gelmez. Ben dünyanın en romantik iki aşkını yaşadım. Bugün yaşamıma anlam veren, o aşklardan kalan anılar.. Ama bitti.. İkisi de bitti.
En güzel film de biter. Çoğu zaman da acıklı biter.. Ama sonu acıklı diye, güzelliğinden zerre kaybetmez. Önemli olan o güzelliği yaşamaktır, bitmesi değil.. Hayat bir güzellikler yumağıdır çünkü.. Biri biter, başkası örmeye başlar.. Belki de daha güzel örer..
Metin Belgin, Bedri Rahmi'nin Ayşe'ye inat gibi yazdığı satırları okuyor..
"Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim
Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim
Yar yar... Seni karasaplı bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım
Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken Gözümün bebeğinde sitem var."
"Yar yoluna dökülmedik dilleri neyleyim" derken Metin, Ayşe gene kendinden geçmiş.. "Nerde bana dökülen diller" diyor gene tüm görüntüsüyle..
Ama şöyle yazıyor..
"İstesem iki bin kişiyle şiir dinleyeyim, şiir yine sadece benimdir.."
Tabii senindir, eğer hissediyorsan.. Ama yaşıyorsan, "Önde zeytin ağaçları, arkasında yar" satırları, Ege'de bir zeytin ağacı altında sarmaş dolaş olduğun birini hatırlatıyorsa" daha da senindir, hatta sensindir.."
Hele birisi uzun süren bir ihmal edilmişliğin özlemiyle sana sarıldığında kulağına "Yar yar... Canımın çekirdeğinde diken/ Gözümün bebeğinde sitem var." derse, şiir o zaman seninle özdeşleşir, hem de nasıl senin olur bilir misin?.
Bilemezsin Ayşe..
Çünkü yaşamadın. Çünkü romantik aşklar bitti. Platonik aşkın izi bile kalmadı "Aptallık" diye anılıyor, şimdi..
Kızı tanımakla, elini tutmak arasında altı ay geçerdi Ayşe.. O altı ay da peşinde koşanı şiir yapardı.. Hele bir elini tuttu mu.. Hele loş bir salonda, bir slow şarkı eşliğinde sımsıkı sarılmış dönerken "Karadutum, çatal karam" dedi mi kulağına, dünyası değişirdi, ikisinin de..
Şimdi yaşam hızlı Ayşe.. Akşam dokuzda bir kulüpte tanışıyorlar, sabah kız erkeğin evinden ayrılıyor.. Ertesi akşam yeni bir "Aşk" bulmak için ikisi de ava çıkıyorlar..
Ama bugünün aşkı başka.. Biz aşka düşerdik Ayşe.. Nerdeyse tamamen duygusal bir anlam ifade eder, aşka düşmek.. Bugün aşk yapıyorlar..
Bu da, tamamen cinsel bir eylemi anlatıyor..
Bu hızın içinde şiire yer var mı?. Zaman var mı?.. Gerek var mı?. Aşk yapmaksa amaç, şiire gerek var mı?.
"Aşkı şiirlerle yaşamak değil, şiirlerle kendi kendime aşk yaşamak bana zevk veriyor" diyor Ayşe..
Kendi kendine aşk yaşamak?..
Bu lafın ucu nereye gider Ayşe, düşündün mü hiç?.
Kulağına aşk şiirleri fısıldanarak büyüyen bir nesilden olsaydın, "Kendi kendine" aşk yaşamana gerek kalmazdı Ayşe..
Ne demek istediğimi de ancak o zaman anlardın..
Haşim melali anlamayan nesle aşina değildi..
Ben aşkı şiirle yaşamayan nesle aşina değilim..
Seninle farkımız şurda Ayşe..
Ben seni anlıyorum. Ama senin beni anlaman mümkün değil.. Çünkü yaşamadın!..