Yok canım.. "Muhteşem" lafını görünce hemen, ünü tüm günümüzü saran diziden söz edeceğimi sanmayın. Dizi meraklısı halkımın ucuz eğlencesi olsun diye çevrilmiş bir tarihsel masalı ciddiye alıp kıyametler koparanlara gülerken, anlı şanlı RTÜK de, mahalle baskısına kapılıp, ceza vermez mi?. Hem de o nereye çeksen uzar, lastik gerekçe ile.. Gelenekler, görenekler, aile yapısı.. "Osmanlı'nın özel yaşamına girmek" var ki bir de, ölürsünüz..
Yahu ne zaman tabu oldu Osmanlı'nın dünyaca ünlü özel yaşamı.. Eşler, hasekiler, cariyeler.. Hele de harem..
Bunlar film olmaz, dizi olmaz da ne olur?.
Dünyada özel yaşamı salkım saçak ortalara dökülmeyen kral, kraliçe kaldı mı?. Özel yaşamı çık, Shakespeare kalır mı?.
İşte iki ünlü tarih uzmanı, İlber Ortaylı hocam ve Murat Bardakçı, ağırlıklarını diziden yana koydular ki, Ortaylı Hocam, üstelik dizinin geçtiği Topkapı Sarayı'nın da bir numaralı patronu bugün..
Peki RTÜK'te kim var tarih bilen.. Adamlar belgeselle, dizinin farkını bile fark etmemişler..
Birisi onlara, Erzurumlu İbrahim Hakkı Efendi ve Marifetnamesinden söz etse..
Ya da Nasıreddin- i Tusi ile başlayan Bahnamelerden.. Bunları yazanlar, zamanının en saygın din alimleri, yani Ulema, üstelik..
Padişaha sunulan cinsel tavsiyeler kitabında, yazın serin tutar diye oğlan, kışın sıcak tutar diye genç kızların önerildiğini söylese mesela biri, konuyla ilgili bir açık oturumda, RTÜK ne yapar acaba?.
Neyse, lafı fazla bile uzattık..
Benim amacım, izlediğim muhteşem bir oyun ve muhteşem oyunculuktan söz etmek.. Hâlâ gitmeyen, görmeyen varsa, hemen yollara düşülmesini tavsiye etmek..
Lafa önce Devlet Tiyatrosu'nu yürekten kutlayarak başlamak isterim.. Böylesi bir oyunu seçtikleri ve iki yıldır sergiledikleri için..
İki yıldır ya.. Geçen yıl başlamış Profesyonel.. Ve benim gibi bir tiyatro meraklısı, bu yıl, nerdeyse mevsimin ortasına gelinirken haberdar oluyor.. Bir kere daha "Yuh" bana.. Ama asıl "Yuh" bu ülkenin medyasına.. "Dedim, dedi" medyası diyorum ya.. Konuşmaları alıp alt alta sıralamaya dönüşen gazetecilik, etrafta olup bitenlerden haberdar bile değil. Böyle bir oyunun farkında değil..
Profesyonel..
Oyunun adı, Profesyonel..
Duşan Kovaçeviç yazmış..
Oyun, biri genç, biri yaşlı iki kişi arasında geçiyor. Genç adam, dikta rejimine baş kaldırmış bir devrimci. Diktatör devrilince, bir büyük yayınevinin başına getirilmiş. Yaşlı adam, dikta rejimi boyunca genci izlemekle görevli gizli polis..
Rejim devrilince kulağından tutulup sokağa atılmış. Taksi şöförlüğü yaparak geçinmeye çalışıyor..
Ne zaman mı geçiyor?.
İşte oyunu muhteşem yapan o.. "Her zaman.."
Kovaçeviç oyunu 1990'da yazmış.. Tito'dan sonra.. Genç adam Tito'nun muhaliflerinden. Polis, Tito'nun köpeği..
Ayni Kovaçeviç, 2003 yılında oyunu senaryolaştırmış ve filme çekmiş, kendi yöneterek. Bu defa tarih ve Yugoslavya değişmiş. Tito yok. Tito diktasına muhalifler iktidarda. Filmde genç adam Tito sonrası iktidarı ele geçiren Miloseviç'e muhalif devrimcilerden biri. Miloseviç devrilip, onunkiler iktidar olunca, bu yayınevinin başına getirilmiş. İhtiyar adam ise, onu takip etmekle görevli Miloseviç gizli polisi..
Oyunda genç adama "Devir değişti de ne oldu sanki?.. Devirdiklerinizin yerini siz aldınız. Olan bizim gibi köpeklere oldu.. Tasmalarımızla ormana götürüp ağaca bağladınız ki, geri dönüşümüz olmasın" deyişi, bu işte.. "Gündüze özgü aydınlıktan bahseden bütün selamlaşmaları kaldıralım. Gün ortasında bile gece selamı verelim. Aydınlığa kavuşana kadar da böyle davranmakla yetinelim" diyor, Duşan Kovaçeviç. Hani biz de aydınlık için bir dakika karanlık yapmıştık ya, bir zamanlar..
"Değişmemekte ısrar eden dünyayı değiştirmek istiyorum. Katkıda bulunmak istiyorum. Çalışıyorum. Haykırıyorum. Yarı aydınların, yarım (!) sanatçıların kullanılmalarından, kendi kendilerini kullandırtmalarından bıktım.. Hüzünlüyüm.. İsyan ediyorum" diyor, oyunu gerçekten olağanüstü sahneleyen Işıl Kasapoğlu..
Ve de, "Bu roller daha başka nasıl oynanırdı" dedirten iki muhteşem performans.. Yaşlı adamda Bülent Emin Yarar.. Genç adamda Yetkin Dikinciler..
"Vay ki vay.. Vay ki vay.." dedirtiyor bana..
Ben son yıllarda bu kadar etkili, bu kadar çarpıcı, bu kadar sarsıcı bir oyunculuk daha hatırlamıyorum.. Bu nasıl bir oyun gücüdür?. Bülent Emin dostum, geçen yıl bu oyunla Afife Ödülünü almış zaten..
Başar Sabuncu ve Bilge Emin'in çevirisi alkışa layık. Enfes bir Türkçe..
Nurettin Özkönü'nün dekoru ve Önder Arık'ın ışık tasarımları, oyunun havasını bire bir yansıtıyor.
Herşey, ama herşey yerli yerinde..
Seyirci dahil.. İkinci yılı.. Her koltuk dolu..
Ben, Hıncal Uluç, üçüncü teşebbüsümde yer bulup Kuzguncuk'ta izleyebildim.
Anlayın gerisini. Tıklayıp, hangi sahnede oynadığını bulacaksınız. www.istdt.gov.tr Sonra bilet peşine düşeceksiniz. 0 212 292 39 00/111 Ya da tıklayacaksınız gene.. www.dtgm.gov.tr