Üstad Murat Bardakçı tarihçidir. Ünlü anekdotu bilir mutlak.. Hatta hangi hükümdar olduğunu dahi bilir belki..
Caligula gibi atını çok seven bir hükümdar varmış. Öyle sever, öyle severmiş ki, "Bana bu hayvanın öldüğünü kim söylerse, kellesi vurula" diye emir çıkarmış. Ama hayvan ölümlü.. Nalları dikmiş.. Kim haber verecek?. Saray halkı kıvranıyor. Söyleyemiyorlar da, padişah bir gün atını isterse ne olacak..
Sonunda sarayın soytarısı çıkmış..
"Ben söylerim" demiş, "Merak etmeyin.."
Gitmiş padişahın yanına..
"Efendim sizin at, günlerdir yemek yemiyor.."
"Eeee" demiş, padişah.. "Su da içmiyor.."
"Eeeeeeeeee!.."
"Valla kıpırdamıyor da.."
"Eeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee"
"Sabah yerde yatıyordu, kulağımı dayadım, burnuna.. Nefes de almıyor.."
"Öldü, desene be adam" diye gürlemiş padişah!..
"Onu ben demedim, siz dediniz haşmetmeap" demiş, palyaço..
***
Sevgili Bardakçı dostum, daha başlığından başlayarak Fazıl Say'ı aşağılayan (Fazıl Say gibiler..) içinde Fazıl Say'la sözüm ona dalga geçen, onun müzik dehasını alaya alay "Saldırı" yazısını şöyle bitiriyor.. "Bir sanatçının sahip olması gereken ahlakın, namusun, dürüstlüğün, hatta iddia edilen 'deha'nın gereğini yapsın ve benim 'Atatürk'ün kültür devrimleri başarısız olmuştur' şeklindeki sözü nerede, ne zaman sarf ettiğimi ispat etsin. Ama edemez ise otursun ve 'Ben müfteri miyim' diye düşünsün!."
Şimdi Sevgili Bardakçı, Fazıl Say ve Gürer Aykal'ın yönettiği Borusan Filarmoni'nin o dillere destan, Fazıl'ın o sadece 22 dakika çalıp, 35 dakika bis yapmak zorunda kaldığı, finalinde salonun nerdeyse yıkıldığı konserde yoktun. Üç gün sonraki, Tekfen Filarmoni konserinde beraberdik. Nerdeyse tamamı komşu ülkelerden toplanmış, "Bitse de gitsek" havasında çalan bir karma.. Tüm ruhsuzluğu ile yöneten bir şef ve tek bir bis bile yapamayan Rus piyanist..
Bitince "Üç gün ara ile benzer iki konser izledik. Nerde üç gün evvelki coşku, nerde bu ruhsuzluk" dedim..
İçimden.. Yazmadım. Tekfen'in çabalarını kırmamak için.
Ama sen oturdun, o ruhsuz konsere destan yazmakla kalmadın..
8 Kasım HaberTürk.. Herkes internete girsin ve Murat Bardakçı'yı okusun.. Başlığı
"Musiki İnkilabı ve başarısızlık.."
Bu başlığın anlamı ne Murat?..
İçinde Türk orkestraları ve icracılarını dinlerken nasıl sıkıldığını, Türk icracılarına nasıl tahammül edemediğini anlattın.. "Tekfen harikaydı, çünkü içinde çok sayıda yabancı müzisyen vardı" dedin.
Sonra sözü bestecilere getirdin. Saygunları, Erkinleri, Alnarları inkâr ettin.. Daha minnacık yaşamıyla geleneği bile olmayan bir müzik türünün öncüleri Türk Beşlerini alaya aldın.
Onları, Rahmaninov, Çaykovski üzerinden Haçaduryan ile mukayese ettin. "Bir Haçaduryan kadar bile olamadılar" dedin..
"At öldü" bile demedin Murat.. "At ölü doğdu" dedin..
Haçaduryan'ın arkasında, o muhteşem, o yüzlerce yıllık Rus musiki geleneğinin ve dünyanın en güçlü sivil toplum örgütlerinden Ermeni lobisinin, buna karşılık, Türk Beşlerinin arkasında, onları senin gibi ayaklarından batağa çekenlerin olduğunu düşünmeden..
Londra'da, Wigmore Hall'i bilir misin?. İngiltere'nin Ulusal Oda Müziği salonudur..
O tahammül edemediğin icracılardan biri, Gülsin Onay'ı, tahammül edemediğin Türk Beşlerinden Adnan Saygun'u çalarken, dinledin mi?. Hemen hepsi İngiliz olan salon halkının nasıl dinlediğini gördün mü, yaşadın mı?.
Mozart'ın evinde, adı Mozart'la özdeşleşmiş Salzburg'da, Gürer Aykal'ın yönettiği bir Türk Senfoni Orkestrasının çaldığı Ulvi Cemal'in Köçekçesini gene yüzde 90'ı yabancı seyircinin nasıl ayakta alkışladığını yaşadın mı?.
Gene Mozart'ın kasabasında, adı Mozartium olan salonda, benden başka üç tane daha Türk'ün olduğu salonda, bir Türk'ün, Fazıl Say'ın tereciye nasıl tere sattığını, onlara önce Mozart, sonra Gershwinn, sonra da Fazıl Say bestelerini nasıl huşu, nasıl coşku içinde dinlettiğine şahit oldun mu?.
Yazdıklarının hepsi yanlış. Hepsi haksız.. Hepsi kırıcı.. Hepsi aşağılayıcı.. Hepsi yabancı hayranlığı kompleksinin eseri..
Diyelim haklısın Murat.. Diyelim haklısın. Fazıl kendini kontrol edemiyor. Dilini tutamıyor..
O bir deha Murat.. Dünyanın tanıdığı, dünyanın sevdiği, saydığı, kucakladığı bir deha..
Bu memlekette büyük sanatçılar patates tarlasında yetişmiyor.. Biraz hoşgörülü olsak, biraz affedici baksak.. Biraz sıcak kucaklasak.. Biraz desteklesek..
Mesela bir Zubin Mehta'nın, bir Howard Griffiths'in Fazıl'a duydukları sevgiyi değilse bile (sevgi zorla olmaz) ama saygının dörtte birine sahip olsak..
Bugün güya Antalya Festivali'nin açılışını ve Howard Griffiths'in Fazıl üzerine sözlerini yazacaktım. Keşke orda olsaydın da, Fazıl'ı bir de, bir Viyanalı'nın, gerçek bir müzik otoritesinin Rahmaninov ile nasıl mukayese ettiğini dinleseydin.. Yarın yazacağım. Ordan okursun artık.