Abuzittincim,
Geçen gün Avusturyalı arkadaşım Carlos geldi... Karısı ve üç çocuğuyla birlikte. Onlar Türkiye'ye âşıktırlar. Üç yıl öncesine kadar her yıl, tatillerinin birkaç haftasını bizim ülkemizde geçirirlerdi. Üç yıl önce karısı Eva aniden görmemeye başladı. Hemen hastaneler, tetkikler, MR'lar filan; kanser! Beyinde kocaman bi tümör sinsice gelişmiş ve Eva artık göremiyor. Tabii hem şaşırdık hem çok üzüldük. Fakat yapacak bi şey yok, kader! (Mi acaba?) Meraktayız, sık sık telefon bile edemiyoruz, tut ki ettin, "ah ah, vah vah" dışında ne diyeceksin? Carlos, elbette, bizden bin kat daha şaşkın.. Büyük sıkıntılar, dertler. İş, yaşam düzeni allak bullak.. Tabii, hemen kemoterapiye başlanmış hem de en ağır cinsten. Bir yıl sonra Avusturya'dan" "Eva, yavaş yavaş iyileşiyor" haberi geldi. Bi sevindik, bi sevindik ama onları, bi daha, bi arada görebileceğimiz aklımın köşesinden bile geçmiyor.
Uzatmıyim Abuzittincim, geçen sene Eva daha da iyileşti. Beyindeki tümör küçüldükçe, önce silik sonra daha net görmeye başladı. Bu arada bi kemoterapi bitiyor, ötekine geçiliyor.. Carlos da Eva da doktor. Anlaşılan, arkadaşları, genç kadını hayatta tutabilmek için modern tıp ne imkân sağlıyorsa hepsini kullanıyorlar. Derken Abuzittincim, 2009' un son günleriydi, Carlos aradı "Eva'yı Almanya'ya götürüyoruz. Tedavisi bi süre orada devam edecek. Ama içimden bi ses diyor ki gelecek sene sendeyiz!"
Carlos'un bildiği Türkçe kelimelerden biri de "inşallah"tır. "İnşallah"dedim. Ne yalan söyliyeyim, bu kadar ağır bi hastalıkla bunun mümkün olacağına hiç ihtimal vermemiştim.
Evet Abuzittincim, Carloslar geldiler. Eva'da, geçirdiği ağır kemoterapilerin izleri vardı ama, Carlos'dan hikâyeyi birebir dinlediğimde, o izlerin de kalmayacağını anladım. Kemoterapiler bitince, Almanya'da alternatif tıpta büyük isim yapmış bi doktora gitmişler. Adam, akapunktur uzmanı, aynı zamanda bitkisel ilaçlarla bu tedaviyi destekliyor. Kemoterapi Eva'daki tümörleri küçültmüş, fakat bunlar her an yeniden büyümeye başlayabilirler ve modern tıbbın artık yapabileceği bi şey yok.
Carlos'la karısının Almanya'ya gidiş nedenleri o.. Ve Alman akapunktur uzmanı doktor, tümörleri tamamen silmiş kardeşim. Şimdi normal bi insanın kansere yakalanma riski neyse Eva'nınki de o!
Bu hikâyeyi neden uzun uzun yazdım Abuzittincim. Biz de de akapunkturla tedavi, bildiğim kadarıyla, artık resmen başladı. Yani tıpta branş olarak akapunktur var.. Var da tıp fakültelerinde ne derece öğretilebiliyor. Veya kürsüsü bulunuyor mu?
Bunun yanında, alternatif tıbbın olmazsa olmazı bitkisel ilaçlarla tedavi, homeopathy hâlâ yok. Bunu bizim tıp dünyamız kabul etmiyor. Almanya , Fransa gibi ülkelerde alternatif tıpla ilgilenebilmek için önce normal tıp tahsilini yapacaksın, sonra üzerine iki, üç sene alternatif tıpta hangi dalı seçmişsen onda uzmanlaşacaksın. Yani bu konuda çok, çok geriyiz Abuzittincim.
Şimdi n'oluyor; modern tıbbın bittiği yerde, insanlar aktarlara veya doğal ilaç pazarlaması yapan bi takım üçkâğıtçıların ellerine düşüyor kardeşim. Aktar dükkânlarında, gayri sıhhi şartlar altında, bitkilerden elde edilen bi takım yağlar, mağlar, "şu hastalığı önler, bu hastalığa iyi gelir" diye satılıyor. Oysa bi çoğu kanserojen bunların! Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı sus pus, üç maymunları oynamaktalar. Artık bu çağda, modern tıpla alternatif tıbbın yan yana yürümesi lazım! Ankara'dakiler birbirlerini yemekten vazgeçip biraz da bu meselelere eğilseler (Tabii bunlar pek önemli şeyler değil ama!), ne iyi olur Abuzittincim.
Münasip yerlerinden öperim kardeşim.
Güneş
Tecellister@gmail.com