Fenerbahçe futbol takımında en sevdiğim adamdır Lugano.. Hatta bizi maç gurubundaki fanatik Galatasaraylılar, bendeki Lugano aşkını anlamazlar..
Anlatırım, anlamazlar..
Ben forma aşkını severim. Adamda bu var işte.. Nasıl yürekten oynuyor.. Ve de yenilmiyor. Durum, skor ne olursa olsun, hakem son düdüğü çalana kadar yenilmiyor. Çırpınıyor, arkadaşlarını da çırpınmaya zorluyor.. Sert.. Tamam.. Ama kasıtlı değil. Futbolun içindeki sertliği, içindeki kazanma hırsı yüzünden zaman zaman abartılı görüntüler de yaratmıyor değil, ama rakibi sakatlamaya, hakemi aldatmaya, rakibe kart göstertip meslekdaşının ekmeğiyle oynayanlardan değil. Sert ama, mert.. Nasıl sevmem..
Ve sevmekte ne kadar haklı olduğumu perşembe gecesi TİM'de anladım..
Çok ama çok neşeli, seyri müthiş keyifli bir şovdaydık, Türker Ağabey'e bir kez daha teşekkür ederek.. Bu kaçıncı teşekkürüm Türker Ağabey.. Sayesinde dünyayı dolaşan bir şov daha geldi ülkemize.. Jump, Uzakdoğu'nun o bilinen savunma sanatını hem de nasıl bir mizah içinde, dans, mim ve ustalık tiyatrosuna döndürmüştük. Kahkaha tufanı içinde seyrettik. Seyirci ışıklar söndüğü halde kesmedi alkışları dakikalarca.. Öylesi.. Ama inanır mısınız, ben oyun kadar yanımda oturan Lugano ailesini izledim..
Eşi ve çocuklarını alıp gelmiş.. Hele bir ufaklığı var, tam velet.. Nasıl katılarak izliyor oyunu, inanmazsınız.. Onu izlemek inanın oyunun kendisi kadar keyif vericiydi.
Nasıl güzel, nasıl duygulu, nasıl içten bir mutluluk tablosu çizdi Lugano ailesi.. İşte örnek adam.. İşte benim "Futbolcu" tarifim.. Adamı niye Uruguay Milli Takımı'na kaptan yapmışlar, şimdi daha iyi anladım..
Lugano kaptan doğmuş.. Kolunda band olmasa da kaptan o!..