Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Aşkın Hikâyecisi ölmüş..

İki kez kayboldum hayatta.. Biri Londra'daydı, öteki Atina'da.. İkisi de yıllar yıllar önce.. Londra'da tiyatroya gitmiştim.. Cats!.. Müzikal muhteşem bir şarkı ile biter. Tüm kediler evin çatısında toplanmışlardır. Fonda güneşin yavaş yavaş doğduğunu görürüz.. Ve tam o sırada, baş roldeki dişi kedi, final şarkısını söyler.. "Yeni bir gün başlıyor" diye biten dünyanın en güzel aşk şarkısı.. Memories!..
Perde kapandı, salonun kapıları açıldı. Londra'da tiyatro çıkış kapıları doğrudan sokağa açılır. Kendimi loş bir arka sokakta buldum. Gece on buçuk falan.. Hafiften yağmur çiseliyor.. Ellerimi cebime sokup ıslıkla Memories'i çalmaya başladım.. Ağır ağır yürüdüğümü hatırlıyorum karanlığa doğru..
Kendime geldiğimde sırılsıklamdım. Etraf zifiri karanlıktı. Saatime baktım.. 1.5!.. Saatlerden beri öylesine yürümüşüm.. Sokakta benden başka canlı yok.. İlerde bir yerde bir arabanın farlarını gördüm birkaç dakika sonra.. Cadde olmalıydı.. Koştum.. Öyleymiş.. On dakika falan sonra, dünyalar benim oldu.. Bir taksi göründü ilerden.. Otel.. Soyundum.. Sımsıcak duşun altına attım kendimi.. Su sesine ıslık sesim karıştı gene.. Memories tabii..
İlk kayboluşum daha da evvel.. 70'li yıllar.. Atina'da dolaşırken gece aylak aylak, bir sinemanın kapısında Love Story'nin afişini gördüm. Dünyanın bahsettiği ünlü Aşk Hikâyesi.. Türkiye'ye o yıllarda filmler çok geç gelirdi.. Attım kendimi içeri..
"25 yaşında ölen bir genç kız için ne diyebilirsiniz ki" diye başladı hikâye.. Ve bitti.. Gene ellerim cepte, gene ıslıkla bir şarkı çalıyorum.. Filmin Oscar kazanan o unutulmaz melodisini.. Gecenin on biri falan.. Gitmişim, nereye gittiğimi bilmeden.. Saatime baktığımda birdi ve ben nerde olduğumu bilmiyordum gene.. Daracık ve karanlık bir Atina sokağı.. Hepsi o..
Filmin o muhteşem müziği mi, o acıklı aşkın öyküsü mü, yoksa, 25 yaşında ölen genç kızı oynayan Ali MacGraw mı etkilemişti beni bilemem.. Ama MacGraw uzun zaman felaket aşkım, hayalim, rüyam olmuştu, hatırlarım.
Eric Segal, ben Londra yollarındayken ölmüş.. 72 yaşında.. 25 yıldır Parkinson hastasıydı. Kalp krizinden gitmiş. Yale Üniversitesi'nin Klasik Edebiyat profesörü iken, Love Story onu bir günde popüler yapmıştı. Segal öyküyü senaryo olarak yazmış, daha sonra romana çevirmişti. Klasik edebiyat hocasının bu kadar hafif bir popüler romanı nasıl yazdığı sorulunca itiraz etmeden gülmüş ve "Ortalama insan bu romanı 1.5 saatte okur. Filmi biraz daha uzun sürüyor" demişti. Aşk Hikâyesi, Amerikan yüksek sınıfından Oliver'in çalışan sınıfından Jennifer'e âşık olması ile başlıyor ve ailesinin tüm karşı koymasına rağmen evlenmesi ile gelişiyordu. Sonunda kız ölüyor, erkek ağlıyor, öykü bitiyordu.
Roman New York Times'in Best Seller listesinde bir yıldan fazla kaldı. Onlarca dile çevrildi ve on milyondan fazla sattı.
Film, o zaman için muhteşem bir para olan 200 milyon dolar kazandı ve uçurumun tam eşiğindeki Paramount'u batmaktan kurtardı. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek ve Kadın Oyuncular ve En İyi Senaryo dahil, yedi dalda Oscar adayı oldu. Tek Oscar aldı.. Francis Lai'in artık klasikleşen müziğine gitti heykelcik.
Altın Küre ise daha cömertti. En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Senaryo ve En İyi Müzik Altın Küreleri Aşk Hikâyesi'nin oldu.
Filmin pek çok lafı, sadece Amerika'nın değil, dünyanın diline yerleşti.
Açılış cümlesi "25 yaşında ölen bir genç kız için ne diyebilirsiniz ki" en başta tabii..
"O kız, Mozart'ı, Bach'ı, Beatles'ı ve beni seviyor.."
"Allah aşkına Jenny, her saniye seninle sevişmek için içim giderken, John Stuart Mill'i nasıl okuyabilirim.."
..Ve tabii, duvar afişleri olan cümle..
Kitapta "Love means not ever having to say you are sorry", filmde "Love means never having to say you are sorry" diye geçen ve Türkçeye akıl almaz bir aptallıkla "Aşk asla özür dilememektir" ya da "Aşk asla pişman olmamaktır" diye çevrilen ve ne yazık ki öyle yerleşen cümle..
Oysa, Segal'in aşk tarifi gerçekten harikaydı.. Mealen çevireyim ki, iyi anlaşılsın..
"Aşk, 'Beni affet' deme zorunda olmamaktır. (Çünkü seven, her şeyi affeder zaten..)"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA