Sapına kadar Kafkasyalı, kanının son damlasına kadar Çerkes babam beni "Ne mutlu Türküm diyene" diye yetiştirdiği, yürekten bir Atatürkçü olarak büyüttüğü için, nasıl mutluyum.. Bu gururu başka nasıl duyardım ki!..
Günlerdir, gecelerdir, Atatürkçü olmanın keyfini, hazzını hem de nasıl yaşıyorum..
O muhteşem Cumhuriyet kutlamalarının heyecanını doyasıya yaşamanın hemen ardından üstelik.. Biri bitmeden öteki.. Bu defa Atatürk'ü anmanın coşkusu, her gece..
Küçükçekmece'deki o unutulmaz Erol Evgin, Atatürk Konserinden sonra, bu defa Kadıköy'de, Süreyya Sahnesinde bu defa Devlet Opera ve Balesi'nin "Atatürk'ü Anıyoruz" gecesindeydim..
Serdar Yalçın'ın yönettiği Orkestra, Gökçen Koray'ın korosu.. Harika solistler..
Sopranolar, Nazlı Deniz, Gülbin Kunduz, Deniz Likos.. Bariton Zafer Erdaş, bas Gökhan Ürben..
Ve de birbirinden güzel şarkılar, türküler, marşlar..
Adnan Saygun'un Bozlak'ında Gökhan'ın, Çanakkale Türküsünde Zafer'in insanın içine akan yorumları.. Gülbin'in insanı yerinde oturamaz hale getiren Efem'i.. Deniz Likos'un ağlatan Yemen Türküsü.. Vay ki vay..
Muhabere Okulundan teğmen Muammer Sun'un Bozkırın Sesi'nde Nazlı Deniz.. Of ki of!..
Hele de açılışta o dünya tatlısı çocuklar korosundan Mustafa Kemal ve finalde, koro, tüm solistler, koca salon, hem de iki kez söylediğimiz, bağıra çağıra söylediğimiz, salonu boşaltırken, ayni heyecanla sokağa taşıdığımız Onuncu Yıl Marşı..
Bu Cumhuriyetin bireyi olmak.. Atatürk'ün yolunda yürümek, Atatürk'ü ölümünden 71 yıl sonra içinde hissedebilmek, nasıl bir gururdur, mutluluktur, heyecandır, hazdır.. Yaşam keyfi, yaşam heyecanı yaşam coşkusu, yaşam değeridir..
Hayatlarına bu hazzı sokamayanlar için üzülüyorum ama elimden "Acımak"tan başka şey gelmiyor.