Erzurum'daki Cumhuriyet Konseri'nin yıldızı Gürer Aykal'dı.. Seyirciyle kurduğu diyalog enfes, onlara sahnede yaptıkları işi ve çaldıkları müziği anlatması harikaydı.. Özellikle çoğu klasik müziği ilk defa dinleyen Anadolu insanıyla iletişim kurup, onların anlayarak, bu sayede daha ilgiyle ve severek dinlemelerini sağlaması öyle güzel oluyor ki..
Yıllar önce Arykanda'da dağın tepesindeki antik tiyatroda, şalvarlı köy kadınlarına Vivaldi'nin Mevsimler'ini nasıl sevdirmişti, unutamam..
Bu defa da Mevsimler'i çaldırırken, her arada alkışlayanlara döndü, tüm şirinliğiyle..
"Bir yılda 12 ay vardır.. On ayı bitti. İki ayı kaldı.. Bitsin o zaman doyasıya alkışlayın, kıyameti koparın.
Müzik sizin ruhunuzun gıdasıdır. Biz sanatçıları doyuran ise alkıştır" deyişi vardı, orda olmalıydınız..
Konserden sonra ve ertesi sabah beraberdik..
"Şef" dedim, "Sen her konserinde konuş..
Anlat.. Ne kadar faydalı ve etkili oluyor bilemezsin. Konserleri böyle verdiğin zaman tiryakilerin oluşur" dedim.. "İnsanlara klasik müziği öyle sevdirirsin ki.."
Nemrut Dağı'nda, o Komagene Krallığı'ndan kalan dev tanrı heykellerinin önünde Vivaldi'nin Mevsimler'ini çalmışlar bir keresinde.. Etrafta yere çökmüş, battaniyelere sarılmış köylüler.. Sonuna dek öyle bir dinlemişler.. Bitince sopasını koyup dönmüş ki, alkış kıyamet..
"Merak ettim, sordum" dedi.. "Ne hissettiniz bizi dinlerken.."
En öndeki köylüden gelmiş cevap..
"Bu sesler çok sesler.. Bu sesler ulvi.. Huzur duydum.."
Düşünebiliyor musunuz.. Nemrut Köylüsü bunları söyleyen..
Gürer "Vivaldi'nin bu kadar güzel özetini hayatımda başka yerde duymadım" dedi..
Alkışlar sürünce, bis yapmak gerekmiş.. Anlatmış ki, Dört Mevsim'den birini tekrar çalabilirler.. "Hangisini" diye sormuş kalabalığa.. Bir şalvarlı köy kadını bağırmış arkalardan..
"İlkbahar gayri.."
Ayni yerde kalıyoruz ya.. Birlikte girip çıkıyoruz salona, asansöre, otomobile..
Gürer her defasında bir adım geride kalıyor ve beni öne sürüyor..
"Yapma.. Etme.. Sen dünyanın saygısını kazanmış bir büyük sanatçısın. Senin önünde nasıl yürürüm. Görene ayıp olur yahu" diyorum ben de her defasında..
O da "Sen benden 3 yaş büyüksün" diyor ısrarla..
"Bak" dedim, "Sevgili Gürer.. Senin, benim arkadaşım olman, sana adınla hitap etmem, benim için müthiş bir gurur kaynağı.. Ne mutlu bana ki, dünyaca ünlü dostlarım var.. Bu bana yeter de artar bile.. Ben senin önünde yürümem.."
O da yürümüyor.. "Sen benden üç yaş büyüksün.. Buyur.."
Anlattım..
"Bak sevgili Şefim.. Anadolu insanının çok güzel bir geleneği vardır.. Ağbi sözcüğünü yaş farkına bakmadan, saygı için kullanır.. Kaç defa duydum.. 'Senden yaşça büyük olduğumu biliyorum, gene de sana 'Ağbi' diyorum.. Sakın yadırgama.. Bizim Anadolu'da bu laf, yaş için edilmez. Saygı için edilir..' Şu senden yaşça büyük olduğumu unut. Sen bu ülkenin uluslararası gururu, hepimizin büyüğüsün.. Lütfen önden buyur.."
Kabul ettiremedim..
İşte burada size şikâyet ediyorum..
Bizi bir daha birlikte böyle görürseniz, bilin ki bana Gürer Aykal'ın önünde bir kapıdan girmek utancını yaşatan, bizzat kendisidir. Benim günahım yok..
Anlatabildim mi, Gürer Ağbi!..