Yayından çıktık. Müthiş yorgunum.. Otoyoldan eve dönüyoruz. Araba telefonu çaldı. Ercan arayanı söyledi.. Beni iş için arayanlardan biri.. Konuşacak halim yok.. "Söyle yarın ofisten arasın" dedim..
Ercan telefonu araç kitinden çıkardı, eline aldı. Konuştu, tekrar yerine taktı..
"Telefonu niye eline aldın" dedim..
"Kitten konuştuğum zaman sizin arabada olmadığınıza inanmıyorlar. Bu yüzden elimde konuştum" dedi..
"Bak Ercan" dedim.. "Bu dediklerinden anlaşılan şu ki, ben yoksam sen kesinlikle kiti kullanmıyor, telefonu elinde taşıyorsun. Bunu da herkes biliyor.. Bu araç kiti, benim değil, senin için yapıldı oysa.. Bu koca minibüsü tek elle kullanmanı önlemek için. Bu telefon benim arabama ait olduğu için sık sık aranıyor ve sen sık sık yanıt vermek zorunda kalıyorsun. Yoğun trafik içinde ikide birde telefonu eline alıp arabayı tek elle kullanman hem seni, hem trafiği tehlikeye sokar. Kit onun için takıldı. Ayrıca, araba kullanırken, eldeki telefonla konuşmak yasak. Daha dün, bizim gazetenin önündeki kavşakta, elinde telefonla konuşurken, arabasını tek elle kullanan bir kadın sürücünün plakasını yazdık. Şimdi benim arabamın sürücüsü, hem de otoyolda ayni suçu işliyor.. Hıncal'ın şöförü olman sana ayrıcalık tanımaz, tam tersine sorumluluk verir. Çok daha özenli, çok daha dikkatli ve örnek olma sorumluluğu.."
Ses yok.. Yanıt vermiyor Ercan.. Dikiz aynasından yüzünü de görüyorum.. İfadesi, dediklerimi anladığını da vermiyor bana.. "Sen konuş patron, imam bildiğini okur" gibi bir hali var.. Çünkü kendi yaptığının doğru olduğuna inanıyor..
"Trafik dersin bitti" dedim.. "Şimdi yaşam dersine geliyorum.. Başta trafik yaşamımız niye çorba gibi.. Niye bunca kurala rağmen bir anarşi içinde yaşıyoruz?.. Çünkü bir genel doğrular var.. Bir de kendi doğrularımız.. Genel doğru, araba kullanırken, eldeki telefonla konuşulmaz.. Oysa senin kendi doğrun, telefonu eline almana izin veriyor. Sen kendi doğrunu uyguluyor ve diyorsun ki, 'Eldeki telefonla konuşmak yasak ama, ben mecburum..' Peki dün plakasını yazdığımız kadının da, arabayı sürerken telefonla konuşmasını gerektiren bir 'Kendi doğrusu' olmadığını nerden biliyoruz.. Belki o da mecbur.. Sorsak o da izah ederdi, senin gibi.. Geçen gün ters yönden üzerine gelen adama sövdün. Çarpışmayı güç önledin diye.. Belki onun da kendi doğrusu varsa, ters yola girmek için.. Kırmızıda geçenin de.. Yasak yere park edenin de.. Hız limitlerini misliyle aşanın da.. Peki kendi doğrularımız bize kuralları ihlal etme hakkı verirse, başkalarına da vermez mi?. O zaman genel kuralların uygulanması, yani düzen nasıl sağlanır?.. Anarşi, mesela senin en çok şikâyet ettiğin trafik anarşisi nasıl önlenir?.."
Dikiz aynasından izlemeye devam ediyorum Ercan'ı.. Söylediklerimi anladığına dair bir işaret hâlâ yok.. Yüzündeki ifade.. Söylediklerim bir kulağından giriyor, öbüründen çıkıyor..
O zaman karar verdim yazmaya..
Yazdıklarımı okursa, "Hıncal Bey ne demek istiyor" diye düşünürse, o zaman, belki o zaman hani, 2 mayısta başlayacak trafik haftasında "Bu araba trafik suçu işlemeyecek" anlamına kırmızı kurdele takacağız ya, antene.. O zaman hak edebiliriz.. Yoksa süs olarak kalır..
Bu arada İstanbul trafik müdürüne not.. Güvenlik sebepleriyle arabamın plakasını yazmıyorum, ama biliyorsunuz.. Ercan, kendi doğrularının ona genel kuralları ihlal etme hakkı vermediğini, herkes gibi cezasını ödeyerek öğrenmeli.. Otoyolda cep telefonu kullanmanın cezası neyse kesin ve lütfen makbuzun bir kopyasını da bana gönderin..