"BU 'Uygulayan: Ali Poyrazoğlu' ne demek" dedim, Ali'ye, kuliste terini silmek ve nefes almakla uğraşırken yakaladığımda..
"Valla aslı bir Fransız oyunu, ama ne yazan gelse tanır oyununu, ne de çeviren.. O hale getirdim" dedi..
Oyunun adını "İyi Günde, Kötü Günde" koymuşlar.. Hani papazlar evlendirirken, taraflara "İyi günde kötü günde, ölüm ayırıncaya kadar" diye sorarlar ya.. Ordan mülhem.. Bana kalırsa onu da değiştirip "Ali ile Nilgün" yapmalıydılar..
Ali Poyrazoğlu ve Nilgün Belgün oyuncu kimliklerini öyle koyuyorlar ki sahneye, başka bir şey kalmıyor..
Başka bir şey de pek yok zaten..
İki oyuncu, iki koltuk, iki afiş gibi tablo..
"Akıllı patron masrafı böyle kısar işte" diye kıkır kıkır gülüyor..
Çünkü Ali, Ali ile Nilgün dışındaki herkesi ve her şeyi silmiş.. Oyunun öteki oyuncuları var gibi.. Ali ile Nilgün öbür oyuncular orda yanlarında, hatta kendilerine sarılmış gibi oynuyorlar.. Size de "Varmış gibi" göstermeyi başarıyorlar.. Dekoru ve aksesuarları da varmış gibi gösterdikleri gibi..
Ellerindeki, olmayan kadehleri görüyorsunuz mesela..
O iki koltuk, salon oluyor, yatak odası oluyor, bar oluyor, çiftlik evi oluyor mesela.. Siz de öyle görüyorsunuz ama..
Bunu başarmak, seyirciyi böylesi sanal bir oyunun içine almak, müthiş bir sahne sempatisi, daha müthiş de oyun gücü gerektiriyor ki, bunlar Ali ile Nilgün'de fazlasıyla var..
İyi Günde, Kötü Günde, ölümde dahi ayrılmayıp, cennet ile cehennem arasında dahi birlikteliklerini sürdüren bir çiftin, aşkları, nefretleri, ilişkileri üzerine kurulmuş, günlük, hatta seyirciye göre o gecelik zekice esprilerle süslenmiş hoş bir oyun..
Bence kaçırmayın!..