"İNSANIN hayatta yalnız olduğu zamanlar vardır. İşte bu anlarda köpeklerim hep yanımda.. Onlara da teşekkür ederim" diyordu ünlü oyuncu Mickey Rourke, Golden Globe Ödül Töreni'nde yaptığı konuşmasında.. Minik dostları, ünlü aktörü,Oscar heykelciğini Sean Penn'e kaptırdığı için teselli ediyor mudur bilemiyorum, ama yığınlar içindeki yalnızlığını paylaştıkları aşikâr.
Dostluğu ve koşulsuz sevgiyi bir köpeğin gözlerinde bulmak.. Evdeki ve ruhtaki sessizliği bir kuşun cıvıltısı ile kırmak.. Hüzünlü bir günün ardından yaramaz kedinin yaptığı oyunlarla neşelenmek..
İşte ben de size bugün içten bir sevgi ve sadakat öyküsünden bahsedeceğim. 'Yüreğinin Götürdüğü Yere Git' romanıyla tanınan, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük ilgiyle karşılanan Susanna Tamaro, son kitabı 'Luisito: Bir Sevgi Öyküsü'nü (Can Yayınları, çeviren Eren Cendey) yıllar önce okuduğu bir gazete haberinden etkilenerek yaratmış.
Kapağında rengârenk tüylü bir papağan olan roman, günümüzün hızlı ve koşuşturmalı hayatı düşünüldüğünde masalımsı, duru bir öyküye sahip.
Hikâye, emekli öğretmen Anselma ile bir papağan arasında geçiyor. Önce işini daha sonra eşini kaybeden Anselma, çocukları da evlenince yaşama olan bağlılığını kaybetmiş, hüzünlü bir kadın. Çocuklarından beklediği ilgi ve şefkati bulamayan yalnız kadın, donuk ve renksiz bir hayat yaşıyor.. Ta ki tesadüfen çöpten bularak evine getirdiği ve Luisito adını verdiği papağan ile arasındaki sıra dışı dostluk başlayana kadar..
Papağan ile Anselma'nın dostluğu, yaşlı kadının hayatına mucizevdeğişiklikler getiriyor. Kendisi dışında birinin sorumluluğunu almanın mutluluğunu yaşayan Anselma hayata tekrar bağlanıyor. Adeta yaşama sevinci ve tutkusu geri geliyor.. Hikâyenin devamında, bazı gelişmeler, yaşanılanlar, bu dostluğun ve sevginin sınanmasına sebep oluyor.
Ana temanın yanı sıra hikâyenin arka fonundaki başlıklar da dikkat çekici.. Sayfa sayısı az olan romanda; günümüz eğitim sistemi, modern toplumda yalnızlaşma, aile içi kopukluk, nesiller arasındaki iletişim problemi gibi ağır konulara başarıyla değinebilmek de Tamaro'nun ustalığı kuşkusuz.
'Luisito', rahat ve hızlı okunuyor. Tıpkı diğer Tamaro eserleri gibi. Bunda; yazarın, karakterleri ve hikâyeleri yaratmak için özel bir çaba sarf etmemesinin, yaşamdan beslenmesinin rolü büyük bence..
Karakterler kahramansı özelliklerden uzak, sıradan kişiler. Konular tıpkı bu romanda olduğu gibi, gerçek hayattan ya da yaşamın kıyısından..
Yazarın, kitabı filme çekme fikrinin de olduğunu ekleyelim.
'Luisito:Bir Sevgi Öyküsü' nün son sayfalarını çevirirken; babamın kıymetlisi, evin neşesi, köpeğimiz Nadya geliyor aklıma.. Bize yaşattıkları, yaşatacakları, komiklikleri.. Ege'de, İzmir'de, şehirde ya da yazlıkta her türlü canlıya yakınlık göstermek, canlı sevmek erken yaşta öğretilmiş bize.. İyi ki de öğretilmiş. Aksi sözler, davranışlar kırıcı ve çok yıkıcı geliyor çünkü bana.. Tüm hayvan severlerin hissettiği gibi..
begumerdemli@hotmail.com