Önce bir uyarı.. Bu yazıyı eğer Pazar sabahı erken saatlerde okuyorsanız ve biraz sonra atv'de başlayacak Yaşamdan Dakikalar'ı izlemek niyetindeyseniz, o zaman durun, başka şey okuyun.. Bu yazıya ondan sonra dönersiniz.. Çünkü haftanın önemli filmi Aşkın Peşinde/ Elegy'yi Haşmet'le uzun konuştuk. Çok hoş bir sohbet oldu, tadı kaçmasın..
Nerdeyse "Sinema bana gözünü dikti" diyeceğim.. Yaşlı erkek, genç kadın aşkı üzerine filmler birbiri ardına geliyor sanki..
Ama Elegy, iki kahramanı arasındaki 30 yılı aşan farka rağmen, farkı değil aşkı anlatıyor..
Elegy, Ağıt, Mersiye demek.. Bir edebiyat, şiir, müzik, sanat türü.. Aşkın Peşinde, bizimkilerin koyduğu ticari, ama çok ucuz film..
Ağıt da işin aslı değil.. Filme konu olan öykünün adı Dying Animal.. Ölen Hayvan!..
20'nci Yüzyıl ikinci yarısının en önemli romancılarından Philip Roth'un (Portnoy's Complaints, Goodbye Colombus) bir öyküsü.. Roth niçin Nobel almadığı tartışılan bir yazar..
Ölen Hayvan'da bir erkeğin ağzından aşkı anlatıyor.. Filmi ünlü kadın yönetmen Isabel Coixet çektiği, dünya kadın oyuncusu Penelope Cruz'u konuştuğu halde, film erkek filmi.. Erkeğin iç ve dış dünyasıyla anlatıyor aşkı..
Erkek Ben Kingsley.. Oscar'a dört kez aday olup Gandi ile kazanan (1982) büyük oyuncu.. Burada öğrencilerini baştan çıkaran profesör rolünde..
Penelope Cruz'u da sınıfta ilk gördüğü gün işaretliyor.. Yakın arkadaşı Dennis Hopper'le film boyu devam eden konuşmaları bence aslında Kingsley'nin kendi iç dünyasıyla hesaplaşması.. Hopper (Ki harika oynuyor) onun içselliği..
"Ne istiyorsun bu kızdan" diyor Hopper..
"Sadece becermek" diyor, Kingsley.. Bir genç kızla daha yatmak.. İstediği sadece bu işin başında.. Ve film boyunca bu hayvansal arzunun, nasıl insancıl aşka dönüştüğünü görüyoruz..
Filmi izleyenlerin en çok tartıştığı konu bu aslında.. Ölen Hayvan Kim?. Ben Kingsley mi?.. Penelope Cruz mu, yoksa Dennis Hopper mi?.
İnme inip bilincini kaybeden Dennis Hopper birden yatağının başındaki karısına sarılıp hem de nasıl arzuyla öpüyor onu.. Sonra da dönüyor, ayni ihtirasla Ben Kingsley'nin dudaklarına uzanıyor.. Bilinci yerindeyken dünya masumu, olgunu, sakini adam bu..
Ölen Hayvan bana sorarsanız Dennis Hopper.. Ya da onun simgelediği arzu.. Yerini aşka bırakırken arzu ölüyor mu o zaman?..
Filmde erkeğin neyi isteyip, nasıl değiştiğini adım adım izliyorsunuz, ama kadında durum farklı.. Onu çözemiyorsunuz başından itibaren, tıpkı filmdeki erkek gibi..
Adamın ne istediğini biliyoruz kızdan.. Peki genç kadın o yaşlı erkekle ilişkiye girerken ne bekliyor?.. Niye?.. Aşk mı, merak mı, eğlence mi? Başka şey mi?..
Kadın erkeğe duygularını bir sahnede söylüyor açık seçik.. O da ayrıldıktan sonra..
"Vücudumu hiç kimse senin kadar güzel sevmedi!.."
Oradaki sevmek, okşamak değil sadece.. Bakmak da var işin içinde.. Baktığı o vücudu dokunmasa da sevmek de var.. Kadının ruhunu değil, cismini de sevmek var. Ve de tabii, onca yılın deneyimleri ile dokunmayı bilmek de var.. Okşamayı bilmek..
Bu çok güzel filmi görün.. Görün de tartışmaya siz de katılın..
Benim bir başka sorum var..
Isabel bu rolü Türkiye'deki kadın sanatçılardan birine teklif etse, hangisi kabul ederdi?.
Hiçbiri.. İşte bu yüzden ben "Sanatçıyım" diyen bizim kadın oyunculara inanmıyorum..
Oyunculuğun, sanatın şartı, şurtu, kuralı olmaz. Ya sanatçısındır, ya değil..
Daha sinemaya adım atarken "Ben öpüşmem, ben sevişmem, ben soyunmam" diyenlerin filmlerine de ben "Film" demem ve de gitmem!..