Ali Saydam beni "Nefis televizyon Türkçesi" konuşmakla itham etmiş bu defa da.. Fena halde de yanılmış, sevgili dostum.. Bu "Sevgili dostum" lafı içtendir, nezaket sözcükleri değil. En sevdiğim dostlarımdandır Ali, Hey günlerinden beri.. Çeyrek asrı çok geçtik değil mi Ali?.
Ali diyor ki, son yıllarda moda televizyon Türkçesi, yani yabancı TV dizileri çevrilirken Türkçeye yerleşen deyişler (Kendine iyi bak, gibisinden) yüzünden iletişim hataları doğuyor. NTV'deki "DigiTurk'un canı cehenneme" deyişim yüzünden Şansal'ın bana "Senin yerin cehennemde zaten" deyişi bu yüzdenmiş..
Ali, "Canı cehenneme" deyişimi İngilizcenin "Go to hell" inin çevirisi diye oturtmuş yazısına..
Birinci yanlış..
"Canı cehenneme" daha televizyon denen alet icat edilmeden Türkçede vardır. Öz malımızdır. Go to hell lafıyla da uzaktan yakından alakası yoktur.
"DigiTurk'un canı cehenneme" lafım "Sana ne DigiTurk'ten.. Onu boş ver, sen kendi işine bak" anlamına gelir.. Yani sözcük anlamının dışında mecazi bir mana taşır.. Deyimdir.
İngilizlerin "Go to hell"i ise, sözlük anlamına paralel bir mana ifade eder.. Yok ol, defol, toz ol.. Onun da bizde karşılığı var, gene TV devri öncesinden kalma.. Cehennemin dibine kadar yolun var!.. Ya da Cehennemin dibine git!..
"Canı cehenneme" ile "Go to hell" çok farklı anlamları ve kullanım yerleri olan iki ayrı deyimdir, özetle..
Bakın, Türkçe en iddialı olduğum yanımdır. Çok iyi bilirim, çok da iyi kullanırım.. Nüanslarıyla.. En uzmanı olduğum dal budur. Bu yüzden kendimi dilde değişiklik önermeye de yetkili görürüm..
Yan yana iki nokta kullanışım, yıllardan beri, budur.. İki nokta da ayni anlamı verirken, üçüncü nokta ziyan.. İki nokta üstü üste diye bir laf var, dilimizde.. Bu ne demek dolaylı olarak.. "Üst üste" diye ayrım yaptığıma göre, demek başka türlü kullanım da var.. Olmalı.. Al sana iki nokta yan yana o zaman..
Yerleşir, yerleşmez bilmem.. Bildiğim.. Bir yazar zaman zaman önermeler yapmalı.. Dil gelişmeye en uygun, en de zorunlu alan çünkü.. Nasıl gelişecek yazarlar cesaret etmezse..
Bu dilin tanıdığım, tanıştığım, en saydığım ve sevdiğim uzmanı Şiar Yalçın'la uzun uzun tartıştık..
O kelime kökeninin Arapça olduğunu bu yüzden Arapça yazım içinde kullanılması gerektiğini söyledi..
"Camii.. Mısraı" demeliymişiz. Çünkü son harf Arapçada sessizmiş..
Ama biz Arapça değil, Türkçe konuşuyoruz. Kelime artık Türkçe.. Sonundaki harf de artık sessiz değil, sesli.. O zaman ben 'Camisi.. Mısrası' derim" diye tutturdum.. Bugün ülkenin çoğunluğu benim gibi söyleyip yazıyor.. Kulüp ve gurup diye yazmam da böyle bir öneri.. Ben Fransız değil, Türküm.. Bu laflar da Türkçeleşti madem.. O zaman söylendiği gibi..
Tekrar ediyorum.. Kabul görür, görmez.. O milletin bileceği iş.. Benim işim Türkçeye ömür ve gönül vermiş biri olarak önermek ve arkasında durmak..