Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Beykoz ve de çocukluk günlerim..

Derimod Ümit (Zaim) ofisimde buldu beni, "Bir projem var" diye.. Bir reklam kampanyasında poz vermemi istiyor.. Para mara yok.. "Sen bir ilkokul seçeceksin. Biz de o okulun eksiklerini gidereceğiz.."
Atladım tabii..
"Kilis" dedim.. "Benim ilkokulum Kemaliye.. Olmadı başka Kilis okulu.."
Sonra bir gün telefon ettiler.. Nihat Odabaşı çekim yeri olarak Beykoz Kundura Fabrikası'nı seçmiş..
Balçiçek (Pamir) ve Rıdvan da var.. Şeytan.. Üçlü poz vereceğiz. Üç ilkokul tamir olacak yani..
Fabrika dediğin ne ki.. Beykoz'a gittik ki, bitmez tükenmez bir arazi.. İçinde filmler, tv dizileri çekiliyor ayni anda.. Dolan Allah dolan.. Cumhuriyetin ilk fabrikalarından biri bu.. İçinde yığınla bina.. Fabrikalar, lojmanlar, yemekhaneler.. Yani o devirde burada iş buldun mu, hayatın sağlamda, öylesi..
O devirleri ben bilirim.. Beykoz'u da..
En nefret ettiğim isimdi, bilir misiniz, Beykoz Kundura.. O zamanın tek markasıydı, ayakkabıda ve millet bu markadan nefret ederdi.. Beykoz adı ucuzluk ve tipsizlikle özdeş olduğundan..
Ayakkabıyı o zaman ayakkabıcılar ölçü alıp yapardı.. Fiyaka da onun adıydı zaten.. Ünlü ayakkabıcısıysa tamam..
Biz ağbimle marka giyerdik.. Beykoz.. Dünyanın en şekilsiz ayakkabısı.. 100 metreden bak "Beykoz" derdin.. Niye Beykoz giyerdik?.. Çünkü savaş sonrası yılları, kıt kanaat geçinirdik. Babam maaşı alır, aynen anneme teslim ederdi, ay başında "Hanım ayı çıkar" diye.. Annem kuruşu sayardı, bizi eksiksiz, gediksiz yaşatmak ve okula göndermek için..
Askeriye babama resmi kılıkları aynen verirdi. Sivil için de kupon.. Birisi kumaş, Sümerbank.. Öteki ayakkabı, Beykoz..
Babam bu kuponları bizim için kullanırdı. Sümerbank kumaşıyla bana ve ağbime elbise dikilirdi. Okula pırıl pırıl gidelim, kimseden geri kalmayalım diye.. Beykoz kuponuyla da pabuç alınırdı. Babam bu yüzden özel yaşamında da resmi kılıkta gezerdi çoğu zaman.
O Beykoz kunduraları eskimek bilmezdi. Giy Allah giy, dikişi sökülmez.. Altı eskimesin diye bir de kabara çakarlardı ki, öte sokaktan duyulur geldiğiniz..
Oncacık aklımla, anne ve babamın yaptığı fedakârlığı anlayamaz, bu çirkin ve kabaralı papuçları sadece fakirlerin giydiğini düşünür, sınıf ve mahalle arkadaşlarımın bana acıyarak baktıklarını sanırdım. Bu yüzden yasak olmasına rağmen futbol oynardım, Beykozlarımla, bir an evvel eskisin diye.. Okuldan dönerken suların içinde yürürdüm.. Yoldaki taşlara top gibi vura vura gelirdim eve.. Ama lanet bana mısın demezdi.. Öyle sağlamdı Beykoz.. İki seneden evvel eskimezdi, ama iki senede benim ayaklarım büyürdü. Onun da çaresini bulmuştu, babam.. Bir numara büyük alır, burnuna gazete koyarlardı ilk yıl. İkinci yıl tam oturur, iki yılda giyile giyile iyice genişlediği ve gevşediği için hatta üçüncü yıla bile sarkardı, öylesi..
Ayakkabı bir statü sembolüydü sanki ailede.. Bu yüzden ilk ve en pahalı ayakkabı bir gün ağbime alınınca yer yerinden oynamıştı.. 35 liraya, timsah mı, kertenkele mi ne derisi.. 35 lira da ne mi?. Bana bir yılda verilen harçlıktan fazla.. 150 sinema parası falan..
Daha annem o paraya ayakkabı giymemişti o güne dek..
Hatırlarım.. Ankara'da bir gün çarşıdan döndü annem.. Elinde kocaman bir paket.. İçinden üç çift kadın ayakkabısı çıktı..
"Hıncal" dedi, "Müthiş bir ucuz satışa rastladım.. Ne alırsan 10 lira.. İstanbul'dan toplamışlar.. Yüzlerce çeşit vardı.. Bu üç tane arasında seçim yapamadım, üçünü de aldım.."
"İyi ettin anne" dedim.. "Zaten yıllardır kendine iskarpin almamıştın. Üçü de şık. Güle güle giy.."
Nerden baksan normal fiyatları o zamanın parasıyla 50 ile 100 lira arasında ayakkabılar.. Böyle bedava bulmuş..
Akşamüzeri baktım annem, yeni papuçlarını sarıyor..
"Hayrola" dedim..
"Benim üç ayakkabı alma hakkım yok.. Öğleden beri düşünüyorum, içime sinmedi. İkisini geri vereceğim. 20 lirayla, ağbinle sen birer ayakkabı alırsınız kendinize.."
"Yapma anne" dedim.. "Bizim ayakkabıya ihtiyacımız yok.. Ne zamandır ilk defa heveslenmiş, yeni bir şey almışsın kendine.. Giy keyfinle.."
"Giyemem" dedi, annem.. "Çocuklarım eski ayakkabıyla gezerken ben yeni ayakkabı giyemem.."
"Yapma anne" dedim, gene.. "Yapma.. Bizim için bu kadar fedakârlık yapma.. Bu fedakârlıklar, bilir bilmez beklenti getirir. 'Ben onlar için saçımı süpürge yapıyorum' demeye başladın mı, beklentini bulamadın mı, bize kızmaya, hatta soğumaya da başlarsın.. Bu kadar fedakârlık yapma, ne olur!.."
Yaptı.. Papuçları geri götürdü..
Beykoz kundura günleri, en fakir, en ucu ucuna, en kıt kanaat günlerimizdi..
Ama ne mutlu günlerdi onlar.. Ne mutlu!..
Ailenin birbirine sevgiyle sımsıkı sarılmasından büyük zenginlik var mı?..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA