Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Ben gene hâlâ, hep 27 Mayısçıyım!..

Sevsinler demokrat kardeşlerimi.. 27 Mayıs'a sövmek için sıraya girdiler gene.. Yok canım, 27 Mayıs'ın yıldönümü de ondan değil.. Bahane arıyorlar.. "Kızım sana söylüyorum" ayağına, mesaj göndermeye çalışıyorlar.. Bunlar böyledir. Yürekleri yetmeyince dangadanak söylemeye, lafı dolandırırlar..
Günlerdir okuyoruz .. "Anafartalar bombasının ardında asker var " demek istiyor ve diyemiyorlar ya, lafı nerelerden getiriyorlar, meramlarını anlatmak için..
Bunların ağa babaları da böyleydi.. Sıkmayınca konuşmak "Gözlerime bakın ne demek istediğimi anlarsınız" derdi..
Ben 27 Mayısçıyım.. Sonuna kadar ve sapına kadar..
Çünkü
ben, romantik demokrat değilim.. Ben o günleri yaşamış bir cumhuriyetçiyim..
Demokrasinin ve cumhuriyetin tüm ilkelerinin ayaklar altına alındığı karanlık günleri bir muhalif gazeteci ve bir Mülkiye öğrencisi olarak yaşadım ben.. Unutmam mümkün değil..
Demokrat Parti iktidarı, Meclis'teki çoğunluğu ile, tüm özgürlükleri ve insan haklarını ayaklar altına almış, Abdülhamit'i bile demokrat yapan bir istibdat içinde ülkeyi inim inim inletmeye başlamıştı.
Falih Rıfkı ve Bedii Faik'in Dünya gazetesine, tarihe geçen o "Karanlığa giriyoruz" manşetini attıran bir Tahkikat Komisyonu yasası ise, kalan son özgürlük tohumları da yok edilmişti.
Düşünebiliyor musunuz?.. Tamamen iktidar mensuplarından oluşan bu komisyona sadece gazete ve dergileri değil, onları basan matbaaları da kapama yetkisi verilmişti. Matbaa da kapatılacaktı ki, adam, o matbaada başka bir dergi ve gazete çıkaramasın. Matbaa da kapatılacaktı ki, matbaa sahipleri, muhalif olması muhtemel gazete ve dergilerle anlaşma yapıp onları basmasın..
Polisler, gazeteciler dahil, insanları günün 24 saati, evlerinden, işlerinden, sokaktan alır giderler, haber de vermezlerdi, nereye gitmiş, niye gitmiş.. Bilemezdiniz tutuklu mu, yoksa, kaçırıldı mı, ya da vurulup bir yere atıldı mı?. Avukat tutmak mı?.. Aileye haber vermek mi?.. Güldürmeyin beni.. Mahkemeye çıkma günü de yoktu. Onu oraya attıran gücün keyfindeydi, yargıç önüne çıkmak..
Oktay Kurtböke, nur içinde yatsın, gazeteciydi, Yeni Gün ekibimizde.. İsmet Paşa, Kızılay'daki İş Bankası'na para çekmeye gitmiş Mevhibe Hanım'la, yürüyerek.. İlgi öyle fazla ki, etraf öyle sıkışmış ki, bakmış Paşaya ve hanıma zarar gelebilir, Oktay ve birkaç genç daha atmışlar kendilerini araya, yol açmışlar ezilmesinler diye.. Sen misin İsmet Paşa'ya yol açan.. Görenler telefon etti ki gazeteye, polisler Oktay'ı almışlar.. Soruşturmaya başladık.. İzi yok.. Kimse bilmiyor, nereye götürdüklerini.. Yahu gece üşür, falan.. Bir kazak götüreceğiz.. Emniyet ser veriyor, sır vermiyor.. Oktay'ın babası paşa.. Askeri Yargıtay'da yargıç. Yani en forslu adamlardan biri güya.. O bile öğrenemedi.. Günlerce yatmıştı Oktay.. Sonra bir gün "Tamam" deyip salmışlar, ne yargıç, ne mahkeme, ne bir şey.. Öyleydi hukuk.. Öyleydi insan hakları, o gün..
Demokrat Parti Vatan Cephesi diye bir rezillik kurmuş.. Bu cepheye katıldığını bildirmezsen, adın her gün Ankara Radyosunda okunan listelerde yer almazsa, yaşam hakkın yok.. İş vermiyorlar. İşteysen, çıkarıyorlar..
Bunca sivil baskı yetmezmiş gibi, bir de sıkı yönetim ilan edilmiş.. O zaman üst rütbelere gelmek için emir kulu olmak gerek. Genelkurmay Başkanı dahil emirlerinde.. Sıkı Yönetim Allahın günü Üniversiteye saldırır.. Atlarla.. Silahlar patlar, Siyasal Bilgiler delik deşik.. Yayın yasakları birbiri ardına yığılır.. İktidarın istemediği hiçbir şeyi yazamazsınız. Yazdınız mı yandınız.. Hapishanelerde gazeteciler için özel koğuş oluşturuldu, Ankara Hilton diye.. Tıklım tıklım dolu.
Demokrat Parti iktidarı basına öyle baskı uyguluyor ki, İspat Hakkı'na kahkahalarla gülüp "O ne?.. İsmail Hakkı mı" diyorlardı.. Bugünün insanının aklı almaz.. Bir şey yazıyorsunuz.. Yazdığınızı ispatlama hakkınız yok. Yazdınız, mahkumsunuz.. "İspat Hakkı" isteyenlere destek olanları partiden kovdular.. Hürriyet Partisi'ni kovulanlar kurdu.
Şimdi o günleri yaşayamayanlara, 26 Mayıs'ı bilmeyenlere, 27 Mayıs'ı anlatmak mümkün değil.. Hoş, 11 Eylül'ü çok iyi bildikleri halde 12 Eylül'e nasıl saldırdıkları da meydanda ya..
27 Mayıs, meşruiyetini kaybetmiş, demokrasinin tüm ilkelerini ayaklar altına almış, Cumhuriyetin tüm kurumlarını yok etmiş bir despot iktidara karşı, Türk Ulusunun direnme hakkını kullanışıdır..
27 Mayıs bir darbe değil, bir ihtilaldir.. Fransa İhtilali, dünya özgürlük tarihinde neyse, 27 Mayıs, Türkiye tarihinde odur.
Bir de 28 Mayısı var tabii, ihtilalin.. Bu ülke tarihinin en demokratik devrimine sahne olan 28 Mayıs'ı.. Ondan da yarın söz edeceğiz!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA