İNGİLTERE'NİN eski Başbakanı Margaret Thatcher ve DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'le yediğimiz bir yemek sırasında, Bayan Thatcher politikadan ve anılarından söz ederken bir ara siyasetin "altın kuralı"nın önemle altını çizmişti.
"Alınması gereken en sevimsiz, en zor önlemlerin hepsini iktidarın ilk altı ayında mutlaka almalısınız. İlk şok atlatıldıktan sonra, iyi mi kötü mü tartışmalarıyla epey zaman geçer... Sonraki birkaç ay boyunca alabildiğine eleştirilip yerden yere vurulursunuz. Zararı yok... Dayanın... Birinci yıl böylece geçer. Ertesi sene tam bıçak kemiğe dayanırken bazı olumlu sonuçlar ufukta belirmeye başlar. Bunlara atıf yaparak moralleri yükseltir, pembe tablolar çizersiniz. Üçüncü sene somut sonuçlar giderek belirginleşir. Bunun tadını çıkarın. Dördüncü yıl, yatırımların semeresinin tam olarak alındığı en olumlu yıldır. Kahraman olursunuz. Zaten o yılın sonunda seçime gider, gelecek dönemi de böylece garantilersiniz..."
Şimdi Altın Kurala ve Türkiye'deki uygulamaya bakın..
Ecevit Koalisyonu kuralın tam tersini yaptı.. En sevimsiz ve sıkı önlemleri sona doğru aldılar ve toplumda şok yaşanırken istifa edip erken seçime gittiler. Tüm eleştirileri onlar yüklenirken, alınan zor ama doğru önlemlerin meyvelerini AKP iktidarı toplamaya başladı. AKP, semerelerin alındığı dördüncü yılda da erken seçime girdi. Kurak geçmesi kesin yazın, kentlerde susuzluk, kırsalda hasat eksikliği yaratacağı bilindiğinden öfke ve tepki oyları tehlikesine karşı seçimi de getirip yazın ortasına koydular.