Eğer medya görevini yapsa, özellikle de "Demokratlık" deyince mangalda kül bırakmayan o sözde, o sahte demokratlar samimi olsalar Ordu'nun cuma gecesi gürlemesine gerek kalmazdı..
Cumhuriyeti cumhuriyet yapan değerler birbiri ardına ayaklar altına alınırken, birisinin konuşması, uyarması gerekiyordu.
Ordu sonuna kadar bekledi..
Gerekli uyarıları en demokratik şekilde yaparak, "Sözde değil, özde" diyerek bekledi..
Ama beklentiler boşa çıktı.
AKP İktidarı "Nihayet bir dindar Cumhurbaşkanımız olacak" diyen Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın peşine "Gık" demeden takıldı. Millet adına karar veren Meclis'in başkanı olarak oyunu belli etmesi bile demokratik ilkelere aykırı görüldüğünden oy vermesi dahi yasaklanan Arınç "Yarın güneş güzel bir güne doğacak. Bu gece mutlu uyuyacağım" derken, bir, tek bir demokrat kalem "Başkan ne yapıyorsun.. Bundan evvelki cumhurbaşkanları dinsiz miydi, demek istiyorsun" diye sormadı..
"Bu sözlerin demokratik ilkeleri dinamitler zedeler.. Laik cumhuriyete dindar Cumhurbaşkanı seçmek ne demektir?. Bunun ardında yatan anlam nedir" diye çözümleme yapmaya kalkışmadı..
Arınç'a gelene kadar nelere göz yumuldu, ülke biliyor..
Kutlu Doğum Haftası'nı tam da Milli Egemenlik Haftası'nın üzerine koyup, sadece İstanbul'da bine yakın gösteri düzenlemek neydi?.. Beş yaşındaki kızlara tesettür kılıkları giydirip, 23 Nisan'da ilahiler okutturmak neydi?..
Bu haftaya tüm okulların katılmasını, Milli Eğitim Müdürleri, Valiler, Kaymakamlar aracılığı ile emretmek neydi?.
Hüseyin Çelik bakan olduğu günden beri Milli Eğitim'in nasıl bir dini eğitime döndüğünü hangi demokrat yazar dillendirmişti?. İlk ve ortaöğretimde, Okul Müdürlüklerine ve yönetimlerine, Çelik döneminde kaç Din Bilgisi hocası, kaç İmam Hatip Kökenli atanmıştı, soran çıkmış mıydı?. Bunlar da yetmemiş, müdür tayinleri önündeki son engelleri de kaldıran, işi bakanın atadığı Milli Eğitim Müdürlerinin keyfine bırakan tasarı yasalaşırken, hangi demokrat yazar tek satır kalem oynatmıştı?.
Ülkede bürokraside üst kademelere gelmenin şartı nerdeyse eşinin sıkma başlı olmasına bağlanırken, bu tersine ve bariz ayrımcılığın eleştirisini hangi demokrat yazar yapmıştı?..
Defalarda yazdım..
İdealist olmak başka şeydir, realist olmak başka şey..
Atatürk'ün tüm ilkeleriyle yoğrularak Harp Okulu'ndan mezun olan subayı inkâr edemez, görmezden gelemezsiniz.
Bu subaylar vardır ve hep olacaktır..
Bu subaylar, Anayasalarında "İslam" yazan devletlerin devlet başkanı eşlerinin en çağdaş saç modeli ve en modern giysileri ile poz verdikleri fotoğraflarda, sıkmabaşlı ve pardesülü Emine Erdoğan görüntülerini hazmedemezken ayni görüntünün, baş komutanlık makamı da olan, Çankaya'ya, Atatürk'ün evine taşınmasına hiç tahammül edemezler..
Kızın, öfkelenin, demokratik kurallara aykırı bulun, ne derseniz deyin, tartışmıyorum onu.. Çünkü tartışmanın faydası yok.
Çünkü ortada tartışılmaz bir gerçek var.. Kim ne derse desin, düşüncesi o olan ordu orda.. Hep orda.. Hep olacak. Yok sayamazsınız. Bir gecede değişmesini isteyemezsiniz.. Gözü kara saldırırsanız, daha da gerersiniz.
Şimdi o ordu, uyarısını yapıp bekliyor.. Bekliyor ama, konuşması gereken Dördüncü Kuvvet uyuyor.. Karlarını katlamak için "İstikrar"ı, onun için de AKP İktidarını şart gören patronların emrindeki, çoğu o patronlar kadar müreffeh yaşayan kalemler de, mesajı hiç anlamamış görünüyor.. Gelişmeler hızla tırmanıyor..
Ne olacak o zaman?..
İşte bu oluyor..
İç Hizmet Yasası ile verilen görev yerine getiriliyor..
"Madde 35 Silahlı Kuvvetler'in vazifesi; Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kollamak ve korumaktır."
Şimdi yasalar gereği oy hakkı dahi olmayan birisinin, Anayasa'nın uzlaşma sonucu seçilmesi için önlem aldığı Cumhurbaşkanını "Tek seçici" edası ile belirlemesini gık demeden kabullenen bu sahte demokratlar, İç Hizmet Yasası Madde 35 ile verilen bir görev emrinin yerine getirilmesine isyan ediyorlar..
Hadi ordan..
***
Darbeyi kimse istemiyor.. İstanbul'daki efsane mitingde de bu tavır ortaya kondu..
Peki "Darbe istemiyoruz" mesajının hedefi kim?.
Herhalde ordu değil. Olamaz.. O darbe istemeyenlerin başında geldiğini tüm eylem ve söylemleri ile her fırsatta gösteriyor..
Bu mesajın hedefi AKP iktidarıdır.. Onlar almalı, algılamalı ve gerekeni yapmalılar.
Şu ana kadar böyle bir hava sezdiniz mi?..
***
Genelkurmay Başkanı konuştuğunda "Bu AKP anlamaz.. Bu medya da anlamaz. Bu yüzden onlarla vakit geçirmek istemiyorum" demiş ve doğrudan İş Adamlarının ceplerine hitap etmiştim.. Millet fakirleşirken, karlarını katlayanlara yani.. Millet iş bulamazken, "İş adamlığı" ile Milli Geliri değil, aslında İş Adamları Milli Hasılasını artıranlara..
"Kazanmanız istikrar ile mümkünse, istikrarı savunun" dedim..
Onlar da anlamadı ne yazık ki.. Diyelim Abdullah Gül Cumhurbaşkanı oldu. Diyelim sıkmabaşlı Hayrünnisa Hanım Çankaya'ya çıktı.. Diyelim yenilenen seçimlerle AKP, bu defa 400 milletvekili ile Meclis'e girip Anayasa'yı da tek başına değiştirecek güce ulaştı. Çankaya'da da artık, noterleri var ya, yasalar anında çıkmaya başladı. Atamalar anında imzalanıp, yürürlüğe girdi ve kadrolaşma hızlandırıldı. Üniversiteler ve yargı da ele geçirildi.
O zaman istikrar mı olur, bu ülkede sanıyorsunuz..
İstanbul ve Ankara'da yürüyen milyonlar o zaman evlerine mi kapanır, yoksa artık her Allahın günü mü sokaklara dökülür?. Asker, şimdi sabırla bekleyen ama "Gerekirse daha net ve daha açık tavır alacağını" açıklayan asker "Bana ne" der, döner kışlasında uyur mu?.
Tekrar, bir daha söylüyorum..
İdealist olmayan.. Kitaplarda yazanları söylemeyin bana..
Türkiye'nin gerçeklerine doğru bakıp, geleceği oradan görün.. Görmeye çalışın..
***
Medya, dördüncü kuvvet hâlâ umutsuz.. Cuma muhtırasıyla hiç değilse habercilik görevlerini biraz daha iyi yapmaları sağlandı, ama temelde umut görünmüyor.
Ama İş Dünyasından ve AKP'den âkil adamlar çıkacaktır, diye düşünmek istiyorum.
Çıkmalı..
Türkiye'nin tam da şimdi, âkil adamlara şiddetle ihtiyacı var..
Kitabi laflar etmeyen.. Ülke gerçeklerine göre çözüm üreten, âkil adamlara..