Foto Maç'ta anlattım. 90 Dakika'da anlattım.. Bir defa da Sabah'ta anlatmam gerek.. Çünkü Yunanistan maçı önemli.. Çünkü 2002'de Dünya Üçüncüsü olduğundan bu yana, Türkiye'nin Avrupa ve dünyada adı geçmedi. 2004 Avrupa ve 2006 Dünya Şampiyonası finallerinde, hem de çok rahat guruplarda olmamıza rağmen yoktuk. 2008'de artık olmalıyız. Bu yolda, ilk üç maçımızı kolay kazandık. Zaten kazanmamız gereken maçlardı. Elemelerde ilk ciddi maçımız Yunanistan'la.. Bizi zorlayacak iki rakipten biri o.. Maç da onların sahasında..
Yani zor maç, zaten..
Ama Gürcistan'la yaptığımız hazırlık maçını izledikten sonra artık "Zor" sıfatının yetmediğini düşünüyorum..
Zor değil, "Çok zor" maç!.. Çok, çok zor!..
Yunanistan'ın oyun tarzı ile, Gürcistan maçındaki Türkiye'yi teraziye koyduğunuzda Yunan kefesinin çok ağır bastığı görülüyor..
Neden?.
Yunan futbolunu Türk seyircisi iyi tanıyor.. 2004 Avrupa Şampiyonası finallerinde hemen her maçlarını izledik.
Yunanlılar üst düzey bir futbol oynamıyorlar.. O tarihlerde "Bu Yunanistan ve bu Portekiz'in final oynaması, futbolun utancıdır" diye yazdığımı çok iyi hatırlıyorum.
Akılda kalacak nerdeyse tek yıldız futbolcusu olmayan Yunanistan'ın kupayı kaldırmasını bir futbolsever olarak hazmedememiştim, en başta..
Yunanlılar şampiyonluğu anti futbol oynayarak kazandılar. Bunu çok iyi yaptıklarını kabul etmem gerek.
Futbol oynama değil, rakibe oynatmama planı ile sahaya çıktılar. Fevkalade iyi planlanmış bir savunma taktiğini de buna monte edince, rakiplerine çok az gol pozisyonu verdiler. Böylesi savunmaya dönük, anti futbol onların da pozisyona girmesini önlendi. Ortaya, futbol ve pozisyon fakiri maçlar çıktı. Yunanlılar bu zevksiz ve tatsız maçları kazanan taraf oldu. Çünkü bunun için de hazırlık yapmışlardı. Oynadıkları futbolla pozisyon beklemeyen Yunanlılar her maçta görüldü ki, çok iyi "Duran toptan gol" çalışmışlardı. Yanlardan gelen ortalarda, ileri çıkan stoperlerin de desteği ile genelde "Kafa golü" arıyor ve maçı kazanmalarına yetecek bir tanesini de buluyorlardı.
Şimdi rakibin bu şablonuna, Gürcü maçındaki Türk takımını koyalım..
1. Yunanistan'la taktik ve teknik olarak mukayese bile edilmeyecek Gürcü savunmasını aşamayan Türkiye'nin Atina'da pozisyon bulma şansı nedir?. Yunanistan'a gol nasıl atılacaktır?. Atılabilecek midir?.
2. Gürcü maçında o yan golü kolayca yiyen Türkiye, nerdeyse tüm gol planını bu tür toplarla arayan Yunanistan'ı nasıl durduracaktır?.
Gürcistan'a karşı sahaya çıkan takımın bir çözüm olmadığı açık. Fatih Terim mutlak yeni arayışlar içine girmek zorunda.
Başından başlayalım.
Medyamız, Gürcü maçında Volkan'ı yeniden kazandığımızı yazdı. Volkan iyi kurtarışlar yapmıştı, doğru.. Ama kurtarmak, kalecinin zaten görevi. Onun için orada duruyor. Önemli olan kurtardıkları değil, yediği.. Volkan, golü iki defa yedi. Önce yapılan ortayı seyretti, sonra vurulan kafa şutuna baktı. İkisinde de hamle yapabilirdi, yapmadı. Volkan, Yunanlıların en büyük kozu yan toplarda güvensiz hâlâ..
Medya, Fatih Terim'in, sahaya 4-1-4-1 dizilişi ile çıktığını yazdı. O görünüş var.
Hamit (Ya da Sabri), Aydın, Servet, İbrahim Üzülmez geri dörtlüsü açıkçası bana güven vermiyor. Hem bireysel, hem de pozisyon hatası bolluğu içindeler. Terim'in başta İbrahim Toraman, başkalarını da düşünmesi ve savunma üzerine bol taktik çalışması yapması şart.
Dörtlünün hemen önündeki 1'de Tugay, "İşte bu" dedirten belki de tek oyuncu oldu. Terim'in Tugay'ı milli takıma dönmeye ikna etmesi, bu dönüşe Tugay'dan genç Hakan'a "Gençlerin önünü aç" diye bırakma tavsiyesi yapanların bile alkış tutması, yapılan işin doğruluğunu gösteriyor. Oyun karakteri icabı savunmanın içine kadar gelip top almaya çok meraklı Tugay'ın bu merakı ile çakışan bir yerde oynatılması da akılcı.
Tugay gerçek bir libero (Ön falan değil) gibi oynadı. Savunmayı güçlendirdi. Savunmadan çok iyi toplar da çıkardı. Kusuru hücuma çıkışının azlığıydı. Ama o yaşta bir futbolcunun 90 dakika, iki 18 arasındaki geniş ve uzun alanda oynamasını da bekleyemezsiniz.
Terim'i en çok üzecek bölge, ikinci, dörtlü.. Sabri (Ya da Hamit) Aurelio Tuncay ve Arda'dan kurulu bu orta saha gurubunun, savunmaya da, hücuma da pek katkısının olduğunu söylemek güç. Doğrudur, Tuncay Fenerbahçe maçlarındaki Tuncay'ın gölgesi bile olamayacak kadar durgundu. Kötü oynadı diyemem. Oynamadı.. O hırs küpü, ateşçi Tuncay sahada yoktu. Arda'da formsuzluk kesin. Bu yüzden bireysel taktik kararlarını da doğru veremiyor. Bir rakip eksiltmekle çok önemli bir pozisyon hazırlayabilecekken dahi, kendisine güvenmediğinden geriye pası tercih edip akını öldürüyor mesela..
Aurelio'nun hem de bu dörtlü içinde ne işinin olduğunu çok merak ediyorum. Futbol yetenekleri fevkalade kısıtlı. Trabzon nerdeyse serbest bıraktı. Fenerbahçe satışa çıkardı, talip bulamadı, sözleşmesini uzatmak zorunda kaldı. Ve o Aurelio, sırf koştuğu için Fener'in yıldızı oldu. "Yıldızı Aurelio olan takım büyük takım değildir" diye durmadan yazdım, söyledim. "İşte Avrupa maçlarında Fener'in perişan hali, çünkü büyük takım değiller" dedim. Şimdi bu Aurelio'ya Fatih Terim mal bulmuş mağribi gibi sarılıyor. Fener'in yabancı kontenjanını boşaltmak için vatandaş yapılmasından yararlanıp, hemen milli takıma koyuyor.
Tugay'ın yerine, savunma arasında, top kesici, pres yapıcı, rakip önleyici olarak oynatsa neyse.. Takımı hücuma kaldıracak dörtlünün göbeğinde, benzetmesi dahi ayıp ama, kendi 2000 Avrupa Şampiyonu Galatasaray'ında Hagi'nin oynadığı yerde görev veriyor.. Aurelio hücum kuracak.. Aurelio hücumu yönlendirecek.. Aklıma İsmet Paşa'nın sözleri geliyor..
"Hadi canım sen de!.."
İlerdeki 1'de ilk yarı Halil oynadı. Görmedim. İkinci yarı Fatih oynadı. Onu da görmedim. Takım doğru dürüst hücum kuramadığı için bekledikleri topu, yerden de havadan da çok ender aldılar, bu yüzden kendileri santranın gerisine kadar gelip top aramak zorunda kaldılar, tamam.. Ama bireysel olarak da bir ustalıklarını, kalitelerini göremedim. Maçta yoklardı.
İkinci yarıda oyuna girenlerden Gökdeniz için de bir çift lafım var. Ben Fatih Terim gibi, bu ülkede simge olmuş bir Hocanın hâlâ Gökdeniz'e sığınmasını, ona milli forma verip, Türk gencinin önüne örnek olarak koymasını sindiremiyorum. Kaldı ki Gökdeniz futbolu ile hocasına ihanet etti, Gürcistan yenilgisinin mimarı oldu.
Yediği çalımı çocuklar yemezdi. Öyle kolay eksildi ki, adam gol olan ortasını rahat rahat yaptı.
Türkiye'nin girdiği üç net pozisyonun üçünde de o vardı. Akıllara sığmaz goller kaçırdı. Umutlarını bağladığı Gökdeniz atamadı, yedirdi. Bu bir ilahi uyarı mı acaba Terim'e?.
..Ve bir son, ama çok önemli not..
Bir dostluk, bir hazırlık maçında, bu Sabri, bu Tümer ve bu Servet'in tahriklerini, bu tahriklere kapılan öbürlerini, her zaman gergin oynadığımız bir Yunanistan'la hem de resmi, puan maçında düşünemiyorum bile.. İsviçre maçından sonra damgalanan Türkiye, bu sahneleri Yunan maçında tekrarlarsa, tüm FIFA ve UEFA maçlarından bu defa ihraç ediliriz. Adımız dokuza çıkmış. Eloğlu her maçımızı dört gözle izliyor, iki değil.. Tahriklere kapılma hakkımız dahi yok. Bir süre her maçımızda melekleri oynamak, Hazreti İsacılık yapmak zorundayız. Terim de, ekibi de öyle damgalı çünkü. Bunlar bilinirken Terim'in, başta Sabri, taca bile itiraz eden öfke ve tahrik liderleri hakkında tek kelime etmezken, maç sonunda onları savunur gibi hakeme saldırması bize çok pahalıya mal olabilir. Türk futbolcuları o maç içinde ve sonunda çok ağır cezalar almadılarsa, bunu o itham edilen hakemin hoşgörüsüne borçlular üstelik.. Yavuz hırsızlık oynamanın alemi yok.
Nerde Galatasaray'ın başında iken kendisini oyundan attıran Emre'yi az daha sahanın içinde dövecek Terim, nerde hakeme "Beni oyundan at" diye adeta yalvaran Sabri'nin sırtını sıvazlayan bu Teknik Direktör?..
"Yunanlılar hem de kendi sahalarında mümkün olan tahriki yaratacaklardır" diyor herkes. Bilemem.. Ama öyleyse, çok daha dikkatli, çok daha titiz olmamız gerek. Sahada kazansak bile, masa başında öyle kaybederiz ki bu defa, feleğimiz şaşar..
Fatih Terim, Yunanistan'ı çok iyi analiz ederek, milli takımını yeniden seçmek, büyük oyunculara daha çok şans vermek ve Yunanistan'ı Avrupa Şampiyonu yapan oyun taktiğine bir karşı taktik düşünmek zorunda..
"Hakeme itiraz eden, rakibe saldıranı anında oyundan alırım, bir daha da benim takımımın formasını rüyasında göremez" lafını da kulaklara küpe ederek..
Uzun yazdım, farkındayım.. Ama Fener, Galatasaray ve Beşiktaş'a boğulmuş Türk spor medyasının milli takımı bile maç günü dışında düşündüğü, tartıştığı, konuştuğu yok. Testi kırıldıktan sonra saldırıyorlar iki gün, o kadar.
Gürcü maçının ardından içime sinen, tartışma başlatacak fikirleri olan, doyurucu bir analize rastlamadım "Hayal Satan" sayfalarımızda. Bu yazı dilerim "Düşünce"nin başlangıcı olur. Çünkü fazla vaktimiz kalmadı.