Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HINCAL'IN YERİ HINCAL ULUÇ

Görev, terbiye ve anlama özürlü bir kamu memuruna..

"T.C. Başbakanlık Basın Merkezi" antetli bir kâğıda yazılıp hemen tüm gazetelere fakslanan "Açıklama" başlıklı yazının tam metnini sütunlarıma aynen aldım. Aşağıda bulacaksınız. Önce onu dikkatle okuyun.
Kimliğini saklayan korkak, ama patronuna fena halde güvendiği için şımarık bir kamu görevlisini teşhir etmek ve görevinin ve makamının gereğini kendisine anlatmak gerektiğine inanıyorum. Bu açık mektubum aslında onadır.

***

Bayım,
"T.C. Başbakanlık Basın Merkezi" bir resmi devlet kuruluşudur. Buradan yapılan açıklamaların, devlet adına, devlet yasa ve kuralları ve devlet adab ve üslubu içinde yapılması gerekir.
Devlet, üstünde tarih ve numarası, altında mühür veya imzası olmayan yazı yollamaz. Devlet adına yapılan yazışmaların kayda geçmesi ve devlet arşivlerine girmesi yasa gereğidir. Bu yapılmamıştır. Yazının altında imza olmayışı, geçerliğine iyice şüphe düşürür. Bu yazıda suç varsa ve mahkemeye giderse, "Cezaların şahsiliği" açısından kim yargılanacaktır?. Mahkemeye "Efendim odanın boş bulunduğu anda, çaycı ya da başka biri çekmiş olabilir" dense ne olacaktır? Devlet adına böyle bir pespayelik sergilenebilir mi?..
Bayım,
"T.C. Başbakanlık Basın Merkezi" adlı devlet kurumunda çalıştığınıza göre, bir kamu görevlisi, yani memursunuz.. Bunun anlamı şu.. Patronunuz hiyerarşi içinde Başbakan olabilir. Ama maaşınızı kamu ödüyor, vergileri ile.. Yani ben veriyorum. Bunu verirken de, sizden bazı şeyler istiyorum. Bunlar, Devlet Memurları Yasası'nda madde madde kayıtlı.. Yedinci maddeyi hatırlatmak isterim:
"Devlet memurları siyasi partiye üye olamazlar, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedef tutan bir davranışta bulunamazlar; görevlerini yerine getirirlerken dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep gibi ayrım yapamazlar; hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamazlar ve bu eylemlere katılamazlar."
Siz Başbakanın kendisi, avukatı, sözcüsü değilsiniz. Başbakanlık konusunda kamuyu bilgilendirmekle kurulmuş bir devlet dairesinin memurusunuz. İşiniz sadece bilgi vermektir. Fikir açıklamak değil. Fikirlerinizi açıklamaya, medyada yer alan fikirlere yanıt vermeye kalktığınız zaman, taraf olur, Devlet Memurları Yasası'nı ihlal edersiniz. Yargılanmanız, hatta ihracınız gerekir.
"Açıklama" başlıklı yazınız, başından sonuna, taraf tutan, yazarı hasım gören ve patronu adına ona saldıran çirkin bir üslup içinde kaleme alınmıştır.
Kaldı ki, "Açıklama" adı altında kaleme aldıklarınız, okuduklarınızı anlama özürlü olduğunuzu da ortaya koymaktadır.
"Yazar bir parti afişinden yola çıkarak, faturanın başbakanlık tarafından ödendiğini iddia etmektedir" diyorsunuz. Yazarın böyle bir iddiası yoktur.. Can Ataklı 3 ocak 2007'de "Kurban olam ayına yıldızına" kampanyasının finansmanın kimler tarafından yapıldığını Vatan gazetesinde sordu. Yanıt alamadı. Soruyu ben kendi sütunumda tekrar ettim. Gene yanıt verilmedi. İki defa daha sordum. Gene yanıt çıkmadı. Bunun üzerine Can Ataklı "Boşuna uğraşma Hıncal Ağabey, yanıt verilmez. Çünkü geçmişte de oldu, ben biliyorum. AKP'li Belediyelerce karşılanmıştır" diye yazdı. Gene açıklama yapılamadı. Can'ın dediklerini köşemde nakledip bir kez daha "Değirmenin suyu nerden" diye sordum ve dedim ki..
"Recep Tayip Bey cebinden ödemiş olsa, anında açıklardı. AKP ödemiş olsa, onlar da hemen yanıt verirlerdi. Hiçbir açıklama yok. O zaman insanın aklına son şey geliyor.. Başbakanlık fonlarından mı karşılandı?.."
Yani ortada bir iddia yok. Bir aydan beri bu ülkenin en çok okunan iki gazetesinin, en çok okunan iki yazarı tarafından defalarca sorulan, yanıtı çok basit ve iki satır olan bir soruya ısrarla cevap verilmemesinden doğan, bir tahmin var. Kaldı ki bu tahminin gerekçesi de, kolayca anlaşılacağı gibi, "İddia ve itham" değil, muhatabı yanıta zorlamak. Nitekim, düşünce başarıya ulaştı ve ısrarla susan Sfenks bu yazı üzerine, yarım yamalak da olsa konuştu. Finansmanı AKP'nin yaptığı açıklandı, ama bütçe hakkında "Nedense" gene bilgi verilmedi. AKP'nin kimlere, hangi faturalarla ne ödediğini hala merak ediyoruz.. Özellikle ilan yerlerini kiralayan 61 Belediye'ye ne ödenmiştir, birisi söylemeli..
Bayım,
Aslında göreviniz Başbakanlıkla ilgili kamuyu bilgilendirmek ve oradan gelecek sorulara yanıt vermek. Eğer görevinizi hakkıyla yapsanız, Can'ın ve benim sorularıma anında cevap verir, tüm bunların gelişmesine sebep olmazdınız. Görevinizi ihmal ettiğiniz için (ki suçtur) iş dallanıp budaklanınca, bu defa görevinizi kötüye kullanarak (Bu da suçtur) saldırıya geçtiniz.
Ayni yazıda birbiri ile ilgisi olmayan bir dizi olay arasında kendi kafamdan bağlantılar kurup, Sayın Başbakanın neden tarikat bağlantısını reddetmediğini sorduğumu iddia ediyorsunuz. Ediyorsunuz çünkü anlama özürlüsünüz. Benim böyle bir iddiam da yok. Ben hepsi "Tarikat" konusuna bağlı, yani birbiri ile alakalı bir yığın söylentiyi, söylenti olduklarının altını çok kalın çizgilerle çizerek sıralıyor ve diyorum ki, "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı bu söylentilerden masun olmalıdır."
Cumhurbaşkanlığı makamı, dedikodu, söylenti, möylenti kaldırmaz. Hele devrim yasaları ve Atatürk İlkeleri dimdik ayakta duran Türkiye Cumhuriyeti'nde bu makama aday olacak kişilerin, her türlü söylenti dışında olmaları gerekir. Bay Recep Tayip Erdoğan da, eğer aday olacaksa, "Tarikat söylentileri"nin ne kadar asılsız bir yakıştırma olduğuna kamuoyunu inandırmak zorundadır.
"Her iki iddia da, cevap verilmeye gerek duyulmayacak kadar asılsız, uydurma ve ciddiyetten yoksundur" küstahlığı içindeki yanıtınız, içine düştüğünüz çelişkiyi gösteriyor. Bir.. Ortada iddia yok. İki.. Eğer "Cevap verilmeye gerek duyulmayacak" idiyse gerçekten, neden bu bir sayfalık yanıtı kaleme aldınız ve bütün gazetelere yolladınız peki?..
"Zira gerçekler maksatlı olarak çarpıtılmaktadır" deyişiniz de aslında bir itiraftır. Demek birtakım gerçekler var. Ortada, çarpıtılması mümkün gerçekler varsa, bu gerçekleri derhal açıklayıp, çarpıtmaların önüne geçmek, Başbakanlık Basın Merkezi'nin asli görevidir. Tüm sorulara sustuktan sonra, ok yaydan çıkınca, paniğe kapılıp, yasa dışı saldırmak değil.
Yazarı "Cehalet"le itham ediyorsunuz. O yazar, size mesleğinizi öğretecek bir yüksek eğitim gördü. O yazar 50 yıllık gazeteci. Dünyayı dolaştı, bilgi, görgü ve deneyimlerini arttırdı. O yazar, bugün hemen hepsi köşe başlarında, onlarca gazeteci yetiştirdi. Cehalet, onu böyle itham ederken, kendi yasalarından haberi olmayanlardadır.
Birtakım söylentileri soruşturmadan köşeme taşımamı eleştiriyorsunuz. "İspat yükümlülüğü iddia sahibine aittir" diyorsunuz. Demagoji yapıyorsunuz.
Ben iddiada bulunmuyorum, birtakım söylentilerin varlığını açıklıyorum. Bu söylentiler var. İşiniz gereği her gün tüm gazeteleri okumanız, interneti izlemeniz gerek. Öyle yapıyor olsanız, bu söylentilerin hepsinin hem de pek bol varlığını görürdünüz.
Kaldı ki, bazen söylentilerin soruşturulması ve kanıtlanması hiç gerekmez. Öyle olsaydı, Sayın Başbakanın bizzat kendisi, Emniyet ve MİT dahil bu ülkenin tüm soruşturma ve istihbarat birimleri ve en gizli olanlar dahil tüm belgeleri elindeyken, hiçbir kanıta dayanmadan "Derin devlet vardır" diyebilir miydi?.. Bu ülkeyi 40 yıl yönetmiş Süleyman Demirel, ana muhalefet lideri Deniz Baykal, bizzat kendi atadığı Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener "Yok" derken, yani ortada büyük bir tartışma varken üstelik.
Sayın Başbakanın elinde belge varsa, neden gereğini yapmıyor. Çünkü yok.. Buna rağmen "Var" diyor. Çünkü bazı söylentilere kanıt gerekmediğini düşünüyor. Söylentilere dayanarak hem de devleti itham eden bir başbakanın ülkesinde, söylentilerin ne kadar etkili olduğunu tartışmaya gerek var mı?. O zaman "Cumhurbaşkanı adayının kendisini bu söylentilerden sıyırması gerekir" diyen yazara, ayni Başbakanın emir kulu nasıl saldırır?.
"Yazarın her iki iddiasının cevapları da herkesin ulaşabileceği açık kaynaklarda mevcuttur" diyorsunuz. Bu açlık kaynakların bir tekini açıklayabilir, örnek verebilir misiniz?. Veremezseniz, yalancısınız. Hadi buna da yanıt verme gereği duymayın bakalım!. Vermezseniz, "Yalancı" olduğunuzu açıklama hakkım doğar.
AKP'nin 61 belediyenin duvarlarına astırdığı afişlerin bedelleri ve faturaları vatandaşın kolayca ulaşacağı hangi kaynakta var, cevap verin?.. Veremezsiniz. Çünkü yok.. Ve de hala, AKP dahil hâlâ kimse açıklamadı, açıklayamadı..
"Bir yazarın hayali senaryolar üretmemesi için Sayın Başbakanın söylem ve eylemleri konusunda kendisini bizzat bilgilendirmemiz söz konusu olamaz" diyorsunuz. Oysa ayni yazarın yazısı konusunda tüm medyaya yanıt veriyorsunuz. Bu nasıl turşulu perhizdir?.
Kaldı ki.. Bir devlet memurunda olmaması gereken megalomani ve muhatabı adam yerine koymama küstahlığı içine giriyorsunuz. "Bu reklam kampanyasının maliyeti nedir ve kim ödemiştir" sorusu kişisel de değildir. Bu ülkenin en büyük iki gazetesinde bir ay içinde altı kez sorularak kamuya mal olmuştur. Yanıt önemli ve gereklidir. Susma hakkınız yoktur. Sorulduğu zaman yanıt veremediniz. Hâlâ da tam veremediniz. Ama suskunluğunuz haklı olarak yorumlanınca paniğe kapılıp, saçma sapan, yasadışı, terbiye ve görev özürlü bir dille yanıta kalkıştınız. Onu da yüzünüze gözünüze bulaştırdınız.
Bu satırları okurken, yanınızda olup yüzünüzün nasıl kızardığını görmek isterdim. Çünkü her şeye rağmen, en azından, hiç değilse "Utanma duyusu"na sahip olduğunuzu düşünmek istiyorum.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA