Güney Afrika'da direksiyona alkollü oturan sürücüler, artık arabalarına devlet tarafından el konabileceğini bilecekler.. Güney Afrika Yüksek Mahkemesi geçen hafta içinde tüm dünyaya örnek olabilecek bir karar aldı.
"Alkollü bir sürücü tarafından kullanılan araç, bir suç aleti olarak kabul edilebilir ve bu da devlete, o silaha el koyma hakkını verir.."
Güney Afrika yollarında her yıl 12 bin civarında insan ölüyor. Trafik kazalarında, alkol baş sebeplerden biri..
Şimdi sebebi tespit edince, mücadeleyi en üst düzeyde sürdürmek gerek.. Bunun yolu da cezada insafsız olmak.. Çünkü karşılığı insan canı.. Ondan daha değerli bir şey olmadığına göre..
Hatırlarsınız.. 2000 yılında Sydney yolunda Singapur'daki uygulamayı yazmıştım.. Otomobil sürerken cep telefonu ile konuşanlara bin dolar ceza yazıyor, ayrıca telefonuna da el koyuyorlardı.. Tek elle araba kullanmak ve konuşma yüzünden sürücü konsantrasyonunu kaybetmek kazalara sebep oluyordu çünkü..
Telefona el konmasına şaşmışken, şimdi arabanın kendisi..
Ciddi mücadele ancak böyle olur..
Dinsizin hakkından gelecek insafsız cezalarla..
Trafik suçunu önlemenin tek yolu var.. Algılanan Yakalanma Riski'ni yüzde 100'e ulaştırmak..
Bizde bu oran, nerdeyse sıfır.. Yüzde sıfır.. Türk sürücüsü yakalanmaktan korkmuyor..
Neden..
Bir defa kontroller çok zayıf.. Nerdeyse yok. Polislerin kendileri bile neyin suç olduğunu bilmiyor.. Mesela, uygar ülkelerde en büyük, en ağır cezalı trafik suçu kavşağı tıkamak.. Türk polisinin böyle bir suçtan haberi olmadığı için İstanbul trafiği kilit. Mesela.. Ambulansa yol vermemek de bizde suç değil. Çünkü polisin kendisi, siren sesi duyulduğunda yapılması gerekeni bilmediği için, aynen devam eden şöförün suç işlediğini bilmiyor.
İkincisi.. Ceza yazılsa bile ödenmiyor. Çünkü komiktir, gülünçtür, acıdır, devletin pul parası olmadığı için cezalar tebliğ edilmiyor. Geciken cezalar da önleyici olma vasfını yitiriyor.
Üçüncüsü.. En önemlisi.. Ülkemizde cezalar can yakıcı değil.. "Nasılsa yakalanmam, yakalansam da, üç otuz para" dediği için, yakalanmayı umursamıyor. Şöför yakalanmaktan korkmayınca, sokaklar, yollar nüfus planlaması alanına dönüşüyor. Emniyet şeridi rahatça işgal ediliyor, arabalar caddelere en keyfi şekilde bırakılıyor.. Kırmızı umursanmıyor, tek yönlü yollara tersten rahatça giriliyor, ve saire, ve saire..
Şimdi "Bu kentin sahibi yok mu" sorumuzu genişletelim..
İstanbul'un valisi, belediye başkanı yok, onu kanıtladık.. Peki milletvekili de yok mu?..
Algılanan yakalanma riskini, polis tarafından yükseltmek mümkün değil, ortaya çıktı. O zaman öbür çözüm.. Cezayı "Korkutucu yapmak!.."
Örneğin Emniyet şeridine girmenin cezası 2500 lira olursa.. Kavşak kilitleme cezası 3 bin liraya çıksa, İstanbul trafiği bu kadar pervasız kilitlenir mi?.
Bu rakamlar sürücüde "Ya yakalanırsam" dehşeti yaratmaz mı?.
İşte Güney Afrika "Arabana el koyarım" diyor.. Hadi alkollü bin bakalım, bundan sonra..
İşte Amerika.. Kavşak kilitlemenin cezası 1200 dolar..
İşte Singapur.. Ceple konuşmanın cezası 1000 dolar ve telefona el koyma..
Hadi ihlal et bakalım..
İstanbul milletvekilleri yasa ile "Büyük şehirler için" ayrı bir ceza tarifesi isteyemezler mi?..
Hakkâri'de yanlış parkla, İstanbul'da Nispetiye Caddesi'ne yolu tıkayan araba bırakmak ayni, suç, ayni ceza olabilir mi?. Hakkâri insanı için ağır 45 lira, İstanbul'dakine değnekçi bahşişi değil mi?.
Birilerinin çözüm düşünmesi gerektiğini anlatabilmek için bu örneği verdim..
Birileri çözüm düşünmeli..
Vali düşünmüyor.. Belediye Başkanı düşünmüyor.. Milletvekilleri düşünmüyor..
Sorun ortada.. Çözümler ortada.. Kimsenin umurunda değil.. Herkes, "Ölme eşeğim ölme" çözümleri içinde..
Altyapı 40 yıl sonra tamamlanacak da.. Halk bin yıl sonra eğitilecek de..
"O zamana kadar biz de sırt üstü yatar bekleriz" diyor, bu kentin valisi, belediye başkanı ve milletvekilleri..
Ama benim beklemeye tahammülüm yok..
Ayıpları yüzlerine vurmaya devam edeceğim..
Mutlulukla izliyorum.. Trafiğin üzerine artık başka etkin köşe yazarları da gidiyor.. Haşmet, Mehmet Yılmaz, Emre..
Hazretler kıpırdayacaklar.. Çare yok, 15 milyon İstanbullu'ya sahiplenmeyi öğrenecekler.. Mecbur kalacaklar..
Bu kent insanının vergileri ile maaş alanlar, bu kent insanına karşı görevlerini yerine getirecekler.
Başka yolu yok!..