Olayları bir an tersine çevirin.. Ligin düğümünü büyük ölçüde çözecek maç Ali Sami Yen'de.. Ve bu maçtan bir hafta önce Galatasaray seyircileri yüzlerce koltuk kırıp sahaya fırlatıyorlar ve kendilerini durdurmaya çalışan polislere tekme sille saldırıp on tanesini yaralıyorlar. Ambulanslar hastanelere seyirci ve polis taşıyor..
Öyle olsaydı gerçekten bugün medyamızın hali ne olurdu?.
Ali Sami Yen'in kapatılması ya da maçın seyircisiz oynanması kıyametleri göklere yükselmez, federasyon üzerine en ağır baskılar yüklenmez miydi?..
Bir ölçü.. Bu medya, Manisa'nın yepyeni, pırıl pırıl bir stadı varken, Fenerbahçe'nin en önemli deplasmanlarından birini İzmir Halkapınar'a alıp Fener seyircisi önünde oynatmak için çırpınmadı mı?.
Şampiyonluk yarışı göğüs göğüse sürerken, Fenerbahçe'ye büyük bir avantaj sağlayacak bu kararı almadı diye Federasyon yerden yere vurulmadı mı, hedef gösterilmedi mi?. Haluk Ulusoy'a karşı Aziz Yıldırım'ın tetikçiliği yapılmadı mı?.
Peki, nihayet dün Ahmet Çakar yazana dek, Fener seyircisinin günahı ağza alındı mı, telaffuz edildi mi?.
Bir tek Mehmet Demirkol'dan duydum, o da NTV koridorlarında.. "Saracoğlu kapatılmalı" dedi.. O kadar!..
Kutsal İttifak medyası, olay anından başlayarak işi zavallı bir anonsçunun üzerine yıkmak için tüm tezgâhı kurdu. İşin başında da çok sevdiğim, aylarca birlikte çalıştığım Melih Şendil olarak..
Melih cin gibi.. Anında sezdi, tribündeki felaketin Fenerbahçe'nin başına ne işler getireceğini ve canlı yayında hedef saptırmaya başladı. Suçlu anonsu yapan spiker ve seyirciye saldıran polislerdi. Fener seyircisi sütten çıkmış ak kaşık gibi beyaz, çocuklar gibi masumdu.. Melih yayında kaldığı sürece bu tezi işledi ve ertesi sabahın gazetelerini hazırlayan Kutsal İttifak medyasının yol göstericisi oldu. Melih'in yanında, daha da Fenerli Şenol Çorlu vardı, yorumcu diye.. Maçı Digitürk Lig TV'den değil, Öz Fenerbahçe Televizyonundan anlatıyorlardı sanki. Şenol "Maalesef Anelka golden sonra oyunda yok" diyordu..
"Niye maalesef" diye araya girmiyordu Melih.. Öyle ya.. Önemli olan Fener'in kazanmasıydı. Manisa, onun bunun takımıydı.
"Anonsçu, anonsçu, anonsçu" diye suçu öylesine bir zavallının üzerine yıktı ki Melih, onun izindekiler, Saracoğlu Stadı'nın kapanmasını önlemek için ertesi gün öyle saldırdılar ki zavallıya, polis gitti, gözaltına aldı. Ama yapacakları bir şey yoktu. Serbest bıraktı..
Bu arada Kutsal İttifak medyası, maçlarda stad hoparlörlerini kullanarak amigoluk yapma işinin Fener Stadı'nda başladığını hiç hatırlamadı..
6 Mayıs 2001 de, Saracoğlu Stadı'nda, aynen bu haftaki gibi ligin final maçında Fener, Galatasaray'ı 2-1 yener ve şampiyon olurken Fenerbahçe amigosu spiker "Ölecek.. Ölecek.. Öleceksiniz" diye haykırıyor, tribünlerdeki on binler de koro halinde yanıt veriyordu..
"Ananızın ...nı göreceksiniz.."
Defalarca tekrarlandı şov.. Ama Galatasaraylı seyirciler sahaya inmediler, polis dövmediler, ambulanslar yaralı taşımadı..
O gün bu amigo spikeri bazı gazeteler hiç yazmadı. Bazıları da Sabah gibi, minicik vererek geçiştirdiler..
Bugün Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yapan Ercan Saatçi kardeşimin hiç değilse değinmesini, anlatmasını ve "Bu işler bizim statta başladı" demesini bekledim günlerce..
Niye demedin Ercan?..
***
Galatasaraylı bir futbolcu kart gördü mü, maç yazılarının olduğu günden başlayarak doğmamış çocuğa don diken ve "Şu kadar maç ceza alması bekleniyor" diye ceza kurullarına yol gösteren ve baskı yapan Milliyet, bu defa ağzını açmadı.
Hürriyet'te Can Bartu, koskoca Sinyor Manisa mucizesini öyle anlattı ki.. Bir tek "Doping" sözcüğünü kullanmadı, geri kalan her şeyi ifade ve ima ederek..
Ama rekoru benim gazetem, Sabah kırdı. Öz Fenerbahçe Sabah Spor sayfasında Manisa-Fener maçının sayfasındaki bir haber başlığı aynen şöyleydi:
"Galatasaray'ı yenmek şart"
Haberi okudum, kim etmiş bu lafı diye.. Daum?.. Aziz Yıldırım?.. Bir başka Fenerli..
Hayır. Sabah Spor Servisi etmiş.. Kendiliğinden..
Haber aynen, kelimesi kelimesine şöyle..
"Fenerbahçe'nin şok yenilgisi (Bizim servis Fener yenilince şoke olur) ile ligin zirvesinde roller değişti. Galatasaray bugün sahasında Rizespor'u yenerse liderliği ezeli rakibinden alacak, hem de 3 puan farkla.. Bu durumda gelecek hafta cumartesi günü Kadıköy'deki derbide Fenerbahçe için galibiyet şart oldu."
Bu kadar, haberin hepsi bu kadar..
Peki niye şart?.. Sana ne kardeşim.. Sana ne?..
Galatasaray şampiyon olsa ne olur?. Düşman takımı mı onlar?..
Dervişin fikri neyse zikri de o!..
***
Kutsal İttifak medyası, hafta başından beri maça Selçuk Dereli veya Serdar Tatlı'yı atamaya çalışıyor. Bu ikisi Ümit Özat'ın büyük bir açık kalplilikle "En sevdiğimiz 3 hakem" dediklerinden ikisi..
Maçın hakemi fevkalade önemli..
Tarafsız, gördüğünü çalan, cesur, yürekli bir hakem verilirse, maç ortada..
Ama Luciano'nun elle gol çıkarması, Anelka'nın ve Nobre'nin elle gol atmasını görmeyip Fenerin el topu oynamasına izin veren.. Geçen derbide olduğu gibi, Fener'in ilk on dakikada başta Appiah ve Aurolio ile çok kasti fauller yapıp, Galatasaray'ın hızını kesmesine, kart çıkarmayarak çanak tutan.. Gene başta Nobre'nin her türlü hakem aldatma hareketlerini "Korkmayın, benden size zarar gelmez. Beni kandırırsanız, golü de penaltıyı da veriririm, kandıramazsanız, merak etmeyiz kart göstermem" diyerek teşvik eden bir hakemle Galatasaray'ın kazanması imkânsızlaşır.
Dikkat edin.. Çalınan düdükler ve gösterilen kartlardan söz etmiyorum. Akıllı hakemlerimiz orda hata yapmıyor artık.. Takım çalınmayan düdükler ve gösterilmeyen kartlarla tutuluyor.
Şimdi Saracoğlu Stadı'ndaki o cehennemi havada, seyircinin etkisinde kalmadan düdük çalan, kart gösteren ve bayrak sallayan üç hakem bulunacak mı?.. Mesele bu..