DORMEN gecesini anlatırken, kuzen Ahmet'le (Kışlalı) nasıl İstanbul'a taşındığımızdan söz etmiştim, tiyatro izlemek için.. Bir mektup geldi.. Belçika'dan.. Küçük kızından.. Dolunay'dan..
***
Ah Hıncal Amca, bugün ağlayasım mı var ne..!
Yazınızı okurken babamın mutlu olduğundaki çocuksu halleri geldi gözümün önüne. O tatlıyı paylaşırken aldığı keyif... Sahip olduğu şeyler dünyanın en güzel şeyleriymiş gibi davranması.
Amcam dalga geçerdi babamla "Ahmet en güzel kadın seninki, en güzel çocuklar seninki, en harika köpek seninki, en muhteşem ev seninki..." diye. Ben de hep babamın bu kişilik özelliğini çok takdir ederdim, çünkü mutluydu. Bu huyu galiba bana da miras kalmış, benim sahip olduğum şeyler de hep en "muhteşem" oluyor...
Sonra Dormen Tiyatrosu'na bizleri (ben de ortaokuldaydım) götürmesini düşündüm ve böyle zamanlarda sizi çok anardı... Çocukluk, gençlik ve üniversite yıllarına dönerdi ve mutluluğunu gözlerinden ve ses tonundan görürdük... Şu anda gözlerim doluyor ve "Daha ne çok yaşayacak şeylerimiz vardı" diye düşünüyorum.
Çok yoğun ve dolu dolu yaşadık.
Kimsenin paylaşmadığı kadar çok şeyler paylaştık.. Ben yaşadığım müddetçe onlar da yaşayacaklar ama size yazmamın nedeni başka...
İyi ki varsınız Hıncal Amca, iyi ki orada duruyorsunuz... Çok görüşemesek de orada olduğunuzu bilmek, babamla ilgili anıların (kimisi sadece sizde, gizli kalsa bile) yaşadığını bilmek demek...
Bu duyguyu Altınay ve Mehmet Ali Amcamdan sonra sizinle hissediyorum..
Allah size hep sağlık ve mutluluk versin.
Sizi seviyorum.
Dolunay.