Nehir'le (Erdoğan) Tele Pazar'da yıllarca birlikte çalıştık.. Bu arada, zaman zaman gezdik, tozduk da.. Ya da eğlence yerlerinde çok karşılaştık, ama medyada yan yana resmimiz ilk defa çıkıyor.. Üstelik bu defa, resim çekilirken yan yana bile değildik. Onu ayrı, beni ayrı çektiler.. Sonra bilgisayarda bir araya getirdiler..
Nehir özen gösterirdi, paparazzilere birlikte yakalanmamaya..
Ben de kızardım..
"Yahu bu nasıl iş?.. Bazı kızlar benimle resimleri çıksın diye çırpınıyor, bazıları çıkmasın diye deveye hendek atlatıyorlar.."
Sonra baktım, Nehir'inki bana tepki değil.. Kız özel yaşamının resimlenmemesi için büyük bir çaba gösteriyor.. Benimle değil, kimseyle resim çektirmiyor.. Özel yaşamı ile değil, sadece işi ile medya konusu olmak istiyor..
Saygı duyup, alkışlama dışında ne yaparsınız?..
Hem bunları ona Tele Pazar'da bir yerde de hocalığını yaparken ben öğretmedim mi?..
Dericiler, çekime etekle geldiğini görünce "Keşke pantolon getirseydin" demişler.. "Hıncal'ın yanında pantolonlu resmim çıkarsa beni öldürür" demiş..
Tele Pazar boyunca sunucularıma "Pantolon giyme hakkı sadece Ali Kocatepe'ye aittir. Gerisi etekle gelmezse öldürürüm" derdim, şakayla karışık, ondan kinaye.. İki yıl süren yayın boyunca kadın sunucularım etek dışında bir şey giymediler..
Ben kadının kadın, erkeğin erkek giyinmesinden yanayım, ne yapalım..
Fotoğrafları Nihat Odabaşı çekti..
Keşke Erkekçe yıllarında bir Nihat Odabaşım olsaydı.. Harika bir fotoğrafçı.. Harika bir insan.. İşini de iyi biliyor.. Sizi de.. 20 dakikada bitti çekimler.. Sorun seçimde kaynakladı. Bastığı her deklanşör müthişti. Hangisini seçeceklerdi ki..
Nehir'e sordum.. O da hayran olmuş.. "Bu deri işinin dışında da Nihat'la çalışma kararı aldık. Bu kadar keyifli bir fotoğraf çalışmam daha olmamıştı" dedi..
Nihat sadece deklanşöre basmakta değil, rötuşta da iyi..
Ben çocukken, filmler büyük büyük çekilir, sonra da siyah beyaz negatif film, ya da cam üzerinde usta fotoğrafçılar kara kalemle rötuş yaparlardı. Bu sanatı en iyi bilenler en pahalı fotoğrafçılar olurlardı..
Şimdi bu işi renkli görüntüler üzerine bilgisayarla yapmak mümkün.. Fotoşop diyorlar adına.. Adam alıyor eline fareyi, üzerinde gezdirmeye başlıyor resmin. Tüm kusurlar düzeliyor..
Kendi resmime baktım reklamda.. Tanıyamadım.. Yahu sanki Onur Erol'un elinden geçmiş, 20 yaş gençleşmişim.. Ne kırışık kalmış, ne de hani o kahverengi yaşlılık lekeleri..
Onur Hoca.. Bilgisayarın yarattığı bu mucizeyi gerçeğe taşımak için sana uğrasam mı?..
Nihat tığ gibi delikanlı yapmış beni, yahu.. İyi de etmiş.. Nehir'in yanına yakıştırmış beni sonunda, bayağı.. Ellerine sağlık.. Sağlık da.. Bu resmin verdiği morali sürdürmek için evden tüm aynaları kaldırmam lazım..
Bu resim benim ruhumu yansıtıyor, doğru.. Ama 65 yılın gerçeğini de aynalar gösteriyor.
Yapımcılar beni "Anlık mutluluklar derim" diye konuşturmuşlar.. Herkes bir "Derim" lafı ile konuşuyor. Reklam kampanyasının simgesi "Derim" yani Türk derisi ya.. Hoş bir buluş..
Bana söyletilen laf için, benim yazılarımdan birkaç alıntı yapmışlar, birini seçmem için.. Anında seçtim.. "Anlık mutluluklar derim!.."
Mutluluk denen şeyi arayıp bulamayanlara hep "Boşuna aramayın, bulamazsınız.. Çünkü mutluluk denen şey, çoğu zaman anlık olacak kadar kısadır.. Ama siz sürekli bir şey aradığınız için bu anlık mutlulukların farkında bile olmazsınız" diyorum ya hep, son zamanlarda..
İşte bir anlık mutluluk daha.. Nehir'le yan yana bu güzel fotoğraf!..
Nehir'in sözlerine ise bayıldım..
Ba-yıl-dım!..
"Türküm, doğruyum, çalışkanım derim!.."
Bu kadar içten, bu kadar güzel, bu kadar anlamlı, bu kadar çocuksu olurdu..
Bunların hepsi Nehir işte..
Telefonda sordum, "Nasıl seçtiniz bu lafı" diye..
"Onlar bir dizi öneri getirdiler. İçime sinmedi.. 'O zaman sen bul' dediler.. Anında aklıma bu geldi" dedi.. "Bütün çocukluğumuzda her güne bu sözlerle başladık biz.. Ruhumuza işledi.."
"Türküm" demenin nerdeyse insanlık suçu sayıldığı, ülke başbakanın bile, entellere ve gentellere uyup "Türküm" yerine "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı" dediği bir dönemde "Türküm" diye ortaya çıkmak ne kadar anlamlı..
Hele bu anlamlı çıkışı, Yabancı Damat adlı dizide yabancıya gelin giden Türk kızı diye ünlenen oyuncunun söylemesi..
Üstelik bu laflar, Nehir'in ne kadar büyürse büyüsün ne görüntüsünde, ne ruhunda bir türlü atamadığı (İnşallah hiç de atamaz) çocuksuluğuna öyle güzel yakışmış, oturmuş ki..
Aferin Nehir!..
Bu "Aferin" çok önemli.. Tüm Tele Pazar boyunca o müthiş Salı toplantılarında acımasızca eleştirdiklerim arasında Nehir çok vardı. Göz yaşlarını saklamak için nasıl uğraştığını görürdüm. Birlikte çalıştığımız aylar boyunca onu çok ağlattım, ama "Aferin" dediğimi hiç duymadı.
Bu defa yürekten söylüyorum..
Aferin Nehir!..