BİR rüya alemi gibiydi Arzu Kaprol'un Vogue'daki şovu.. Rüya kadar güzel.. Rüya kadar kısa.. Masalsı..
Masalsı fazla belki.. Masal.. Bir Fareli Köyün Kavalcısı geldi podyuma önce.. Saksofonunu izleyerek.. Sonra mankenler birer birer göründüler, kavalcının ardından.. Podyuma yayıldılar.. Her biri bir yerde durdu.. Sonra kavalcı tekrar çıktı meydana.. Gene üflemeye başladı kavalını.. Tüm mankenler arkasında sıralandılar kavalcının..
Ama.. İşte Uğurkan Erez masalının en tatlı yanı..
Bir patlama sesi, uyandırdı rüyadan hepimizi gökten konfetler yağdı ve birbirinden güzel, birbirinden çekici rüya kızları o an terk ettiler, podyumu da kavalcıyı da.. Konukların arasına yayıldılar, herkese "Hoş geldiniz" demek için..
Hayatımın en yoğun anı idi.. Bu kadar güzel kıza arka arkaya sarıldığım, öptüğüm bir üç dakika daha yaşamadım..
Arzu Kaprol'un kostümleri tam da bu masalsı havayı yansıtıyordu.. Rüya gibiydi hepsi.. Nasıl zevkli, nasıl dişi.. Nasıl klas..
Renkler uçuruyordu insanı.. Bu kadar güzel mi kombinler bulunur, renkten renge böylesine yumuşak mı geçilir?..
Ya kesimler.. Hem bu kadar zarif, hem bu kadar çekici olmak ne demek?..
Ve de en önemlisi.. Hayal değil, gerçek. Bu kıyafetlerin hepsi giyilebilir.
Yani bakılmak, yani gazetelerin ön ve arka sayfa güzeli olmak için yapılmış değil.. Yani göstermelik değil, giyilesi..
Bunlardan herhangi birini giymiş bir genç kızı yanıma alıp en klas galaya gururla giderim.
Arzu'nun asıl başarısı burda..
Türk tekstilinin Çin belasına karşı en büyük silahı markalaşma.. Bu savaşta Arzu Kaprol gibi usta sanatçılara ihtiyacımız çok..
Ünlü hazır giyim mağazaları neden bir Arzu Kaprol koleksiyonuna kucak açmayı düşünmezler mesela?..