Geçen hafta iki gün arka arkaya Mustafa Kemal Kültür Merkezi'nde idim.. İlkinde ödül vermek, ikinci de almak için çıktım sahneye..
Yazmak için de bekledim. Bilerek..
"Bakalım yansımalar ne olacak" diyerek.
Önce Sadri Alışık Ödülleri..
Tiyatro adına düzenlenen tüm ödüller beni mutlu ediyor. Bu sayede tiyatro konuşuluyor, oyunlar, oyuncular konuşuluyor. Belki bir iki insan daha tiyatro bileti almaya karar veriyor..
Medyası tiyatroya bu kadar uzak olan bir ülkede, sürünerek yaşamaya çalışan Tiyatro için ne yapılsa alkışlanmalı..
Çolpan İlhan'ı nasıl seviyor ve sayıyorum.. 10 yıldır kendi çabaları, inadı, ısrarı ile sürdürüyor, Sadri Alışık Ödülleri'ni..
Hem koca Sadri'yi ölümsüzleştiriyor.. Hem de dedim ya.. Tiyatroyu iki satır, üç resimle de olsa, gündeme getiriyor..
Üç otuz paralık biletlerle yaşatmaya çalıştığı tiyatrosu, getirmek yerine, götürürken bir de bu ödüllerin maddi götürüsünü yüklenmek ancak alınacak hazzın yüceliği ile mümkün.
Çolpan Sadri'yi, Çolpan Tiyatro'yu, Çolpan sanatı seviyor..
Ben de onu seviyorum.. Şimdi diyeceklerim, dosttan gelen eleştiriler..
Onuncu yılına ulaşan ve gelenekselleşen bu ödüllerin verildiği tören, artık aile içi, dostlar arası bir muhabbet görüntüsünden çıkarılıp, ciddi, iyi planlanmış, iyi düzenlenmiş, her şeyin akıp gittiği bir gösteriye, televizyonların hatta Oscar gibi canlı yayınlamak isteyecekleri bir şova dönüştürülmeli..
O gece yapılanlar, çok amatörce idi.. Olmaz..
Afife Ödülleri (Afife Jale değil.. Artık öğrenelim, sadece Afife) diğer tüm ödül törenlerini aşan bir saygınlık ve izlenirliğe çok kısa zamanda ulaştı ise, bunda "Yönetmen/Rejisör/Direktör" ne derseniz adına fark etmez, bir ustanın gecenin tümüne dakika dakika hâkim olması var. Tıpkı bir tiyatro oyunu gibi, tüm giriş çıkışları, tüm konuşmaları yönetiyor Haldun Dormen .. O zaman hiçbir şey lastik gibi uzamıyor, gereksiz gevezelikler tempoyu düşürmüyor. Ödül alacak, vereceklerin beklenmesi diye bir ritim düşüklüğü yaşanmıyor.
Sadri Alışık Ödül Gecesi, gelecek yıldan itibaren profesyonel bir yönetime teslim edilmeli.
Altın Kelebek 32. Yılı, aslında bu profesyonel görüntü içinde idi. Her şey tıkır tıkır giderken, bir tatsızlık yaşandı..
GelinKaynana programlarına ödül verilmesi, üstüne üstlük, Semra Hanım diye bu programlarla kahraman olmuş birinin arkadaşları ile sahneye çağrılması bir protesto eylemine sebeb oldu.
Ödül alan hiçbir programın kadrosu sahneye davet edilmezken, bu çok eleştirilen programların kahramanlarının cümbür cemaat sahneye alınması bir gaftı aslına bakarsanız..
Ama protesto için salonu terk edenlerin yaptıkları da bir başka gaftı..
Böylesine büyütülen protesto eylemi, aslında protesto edilen şeyin değerini artırdı. Ben Semra Hanım'ın yerinde olsam, "Vay be, neymişim ben" derdim. O da sanırım öyle yaptı zaten..
Gülünüp geçilecek bir kadın, eylemle büyüdü.
Salonu boşaltanlar içinde ödüllüler de vardı.. Onlar "Biz Semra Hanım'ı değil, ona ödül verenleri, salona ve sahneye davet edenleri protesto ettik" diyebilirlerdi.
O zaman yapmaları gereken, salondan çıkmadan önce ellerindeki ödülü sessiz getirip sahnenin önüne koymak olmalıydı.
Ödül verenleri protesto ediyorsan, o ödülü almazsın..
Organizasyonun bence en büyük gafı, salonun her yanında kocaman kocaman afişlerle Altın Kelebek'in 32. Yılı, Türk Sanat Müziğine Destek Yılı olarak ilan edilmişken, gece boyunca Türk Sanat Müziği ilgili tek melodinin ne hoparlörden, ne de sahneye davet edilen bir sanatçıdan gelmeyişi idi.. Oysa o gece orada ödül alanlar arasında Adnan Şenses, Emel Sayın gibi devler de vardı.
Destek lafla olmaz.. Ajda Pekkan için o dev orkestra sahneye yayılırken, bir minik sazla, ödül alan Türk Sanat Müziği Sanatçılarına "Buyrun" denemez miydi, Destek (!) yılında?.
Bir şeyi yapacaksan, yaptığına önce kendin inanacaksın.
Şimdi heyecanla Afife Gecesi'ni bekliyorum!.