Ekranın başında dondum kaldım.. atv eski günlerine dönmüş gibiydi.. Olağanüstü bir yayın yapıyorlardı.. Bir canlı yayın.. İnsanın kanını donduran canlı yayın.. Gazete haberi ayni etkiyi yapmıyor.. Gözlerinizle görünce şoke oluyorsunuz..
Kadıköy'de evleri ayakta tutan beton kolonlardan yeni gelen bir aletle parçalar alınıyordu.. Kola kutusu gibi parçalar.. Sonra bunlar dayanıklılık testine tabi tutuluyordu.. Kolonların, yani evlerin, apartmanların depreme nasıl tepki vereceklerini görmek için..
Kadıköy'de 650 binadan parçalar alınmıştı ve bunlardan birinin testi atv kameralarının ve milyonla seyircinin önünde orada yapılıyordu işte..
Kola kutusu biçimindeki beton parçası bir prese konuyor ve yukarıdan baskı uygulanmaya başlıyordu..
Depreme dayanması için binanın, bu parçanın da 15 ton baskıya dayanması gerekiyordu en az.. Daha birinci tonda dökülmeler başladı.. 2 tonu geçerken kül ufak oldu beton.. Yani bina ilk sallantıda çöktü..
Neden?.. Gözlerinizle görüyorsunuz.. Betonun içinde midye ve benzeri kabuklu deniz hayvanlarının kalıntıları dolu..
Yani deniz kumu kullanılmış. Betonda deniz kumu kullanılmaz.. Kullanılırsa beton olmaz, toz olur da ondan.. Ama hırsız, ama katil, ama cani müteahhitler, deniz kumunu çok ucuz olduğu için kullanırlar. Kimse de denetlemediği için deniz kumu kullanımı fevkalade yaygındır.
Ne kadar?.. Ekrandaki araştırma görevlisi "Kadıköy'de 650 evden örnek alabildik. Yüzde 80'i böyle" diyor..
İki çarpıcı şey var ifadesinde.. "Yüzde 80'i böyle.." Kadıköy böyle ise, daha kenar mahalleleri bir düşünün.. Yüzde 100'e ulaşıyordur.
Daha çarpıcısı "... alabildik" diyor..
Yani insanlar evlerinin depreme ne kadar dayanıklı olduğunu öğrenmek istemiyorlar..
Deprem.. Ne zaman olacağı belli değil.. Belki bu gece.. Ve bu gece, tüm ailenizle, ölüm ile yaşam arasındaki çizgi üzerinde olabilirsiniz..
Buna rağmen öğrenmek istemiyorsunuz..
Bu ne müthiş bir ruh halidir?..
Onu düşündüm işte.. Onu düşündüm.. Orta halli bir gelirim ve bu gelirle, dişten tırnaktan artırıp aldığım bir dairede, ama böylesi şüpheli bir dairede otursaydım, o testi yaptırır mıydım, gönüllü..
" Bu ev dayanıksız. 4.8'de çöker" deselerdi, ne yapardım.. Evin yıktırılmasını ve sokakta kalmayı göze alabilir miydim?. Bir daha ev sahibi olamayacağımı bile bile "Gelin bakın. Kötüyse yıkın" diyebilir miydim?..
Diyemezdim de, çoluğun çocuğun, hem de nasıl deprem kuşağı üzerindeki Türkiye'de, bıçağın sırtında yaşamasına mı razı olurdum?.
Bilmektense şüphe içinde yaşamayı mı seçerdim?.
Kadere mi inanmayı yeğlerdim, çoğunluk gibi.. "Öyle yazılmışsa, öyle olur, kaderden kaçılmaz" diye boş vermeye mi çalışırdım?..
Bilmiyorum.. Bilemiyorum..
Ekranın önünde kalakaldım.. O gece keyfim kaçtı.. Ne yaptıysam olmadı. Kafam döndü dolaştı bu soruya takıldı..
Ne yapardım ben, böyle şüpheli bir evin, o koşullardaki sahibi olsam?.. Yani Türkiye'deki milyonlardan biri.. Bir tipik orta halli aile babası olsam ne yapardım?.
Cevap veremedim.. Aczimi ilan ediyorum.. Ben bu soruya cevap veremedim.. Şimdi aynen aktarıyorum, kurtulmak için..
Siz olsaydınız, ne yapardınız?.. Evin sahibi olsanız o testi yaptırır mıydınız?..
Devlet olsanız, durumu bilen ve gören, ama imkânları da apaçık belli devlet olsanız?..
Bana geçmişi yargılayan şeyler anlatmayın. Olan olmuş.. Durum bu..
Bu durumda.. "Aman deprem olmasın" diye dua etmek dışında çare bilen var mı?.