Başta sevgili Savaş Ay, sonda Kazım Kanat, bizim gazeteden olmak üzere nasıl geldi üzerime Babı Ali.. Nasıl saldırdılar..
Kılım kıpırdamadı.
"500 kişi bir şey söylese, bir kişi farklı bir şey söylese, bu 500 kişinin haklı olduğu anlamına gelmez" demiş, filozof..
Aynen öyle.. Bir Aykut Işıklar, cesaretle haklı olduğumu yazdı. Ötekiler, Musacı.. Bir kısmı Musa'ya kıyak.. Bir kısmı bana saldırma bahanesi.. Bir kısmı, kendi korkaklığının yansıması.. "Ya yarın beni de eleştirirse.. O zaman medyanın, medyayı eleştirmesi önlenmeli.." İyi niyetli birkaçı hariç..
"Hıncal Musa'nın kellesini istiyor" dediler..
Yazdıklarım istemekse eğer, öyle yorumluyorlarsa, istiyorum..
Ben günümüz medyasında yapılan her hatanın, yapanın yanına kâr kaldığını yazdım.. "Medya medya iken, yani eskiden böyle değildi. Müdürler, Genel Yayın Müdürleri hata yapanın canına okurdu. Bilirdik. Bu yüzden hata yapmamak için çırpınırdık.. Bu yüzden gazetelerde, ne usul, ne esas hatası, bu kadar bol olmazdı. Şimdi gazeteler, televizyonlar utanç verici hal alıyorsa giderek, bunun sebebi denetimsizlik, bunun sebebi, hesap sorma, ceza kesme kurumunun yok olmasıdır" dedik.
Bakın, bir gün içinde, Türkiye'nin en çok satan üç gazetesinden, okurun nasıl hiçe sayıldığının, gazetelerin nasıl baştan savma hazırlandığının örnekleri.. Tekrar ediyorum.. 15 bin satan yerel gazete Yeni Gün'de bu hataları yapanı Cihat Baban anında kovardı. O yüzden yapamazdık zaten..
Hürriyet, birinci sayfa haberi.. Haber metni: "Erzurum'da giydiği kolsuz bluz ve kısa eteği dekolte bulunup valilikçe iş akdi feshedilen..." Hemen yanında bir resim altı. Yarım santim ötede.. "Atılmaya neden olan kıyafet.." Peki resimde ne var: Blucin pantolon ve uzun kollu kapalı yakalı kazak giymiş bir kadın.. Dikkat buyurun.. Türkiye'nin en çok satan gazetesi Hürriyet'in birinci sayfası bu.. Resim altı yazanla, haberi kaleme alanın birbirinden haberi yok. Bu iki yazıyı bir arada görüp okuyan, koordinasyonu sağlayan birisi hiç yok.. Sallamışlar gitmiş.. Şimdi Ertuğrul Özkök yanıt versin bana.. Hürriyet'i böyle baştan savma mı hazırlarsınız siz?.. Ya da hesap sordun mu ki, bir daha olmasın?..
Milliyet.. Spor haberi.. Başlık "Eşref sözünü tuttu.." Yazı.. "Eşref Apak bekleneni veremedi. Çok düşük bir atış yaptı.. Beşinci olabildi.." Ne yani.. Eşref "İyi atmayacağım" diye mi söz vermiş.. Başlığı resmen sallamışlar. Denetim yok, kontrol yok. Koordine eden yok.. Hesap soran olmuş mu, gazete çıkınca?.. Güldürmeyin beni.. Hesap sorulma adeti olsa, böyle rezillik, hem de Milliyet gibi "Sporun Kâbesi" bir gazetede olur mu?..
Zaman.. Ülkenin en ciddi gazetesi olma iddiasında.. Şekli, şemaili de öyle..
Peki öyle mi hazırlanıyor.. Hayır.. Aynen Hürriyet ve Milliyet boş vermişliği içinde onlar da..
Başlık.. "Menajer Haluk Şentürk'ün bacaklarına üç kurşun sıkıldı.." Yazı.. "Alınan bilgiye göre, Haluk Şentürk'e yürürken, bir araç içinden iki el ateş edildi.." Başlığı atanla haberi yazanlar ayrı kaynaklardan bilgi alıyor olmalı.. İki atışta üç kurşun sıkan tabanca yok ki, dünyada..
Bunlar mideyi fena halde bulandıran sinekler.. Bunlar gazeteye güven duyusunu bilinç altında yok eden şeytanın ayrıntıları..
Ben bunları yazıyorum.. Ben sorumlulardan hesap sorulsun istiyorum..
Onlar saldırıyorlar, kendilerine çeki düzen verme yerine..
Musa'yı bahane edip nasıl saldırdılar, topları, tüfekleri ile.. Sarsamadılar tabii.. Ben inandım mı, bir adım geri gitmem. İnanmadığımı da yazmam zaten.. Onun için adım "Hıncal!.." Onun için onlara benzemem.. Onlar iki yüzlü.. Onlar çifte standartlı.. Polis tekme attı diye, valinin, İçişleri Bakanı'nın kellesini isterler.. Gazeteler, her gün kellesi istenen bürokratların, politikacıların, iş adamlarının, sporcuların isim ve resimleri ile doludur. Ama kalkıp bir gazeteciyi eleştirdiniz mi, dehşete kapılır, tespih böceği gibi üzerlerine kapanıp kenetlenirler..
"Vay Hıncal meslekdaşının kellesini istiyor.." Oysa en çok eleştirilmesi gereken kurumdur medya.. Çünkü Dördüncü güçtür. Çünkü öbür üç gücü, yasama, yürütme ve yargıyı denetleme görevi ondadır. Medya sütten çıkmış ak kaşık olmalıdır. Medya bembeyaz olmalıdır. Bu yüzden asıl, en çok oto eleştiri yapması gereken kurumdur.
Musa Çözen, hafta sonunda iki maç yönetti.. Pırıl pırıl.. Top kaybolmadı . Top ileride oynanırken, gerideki sümküren Servet görüntüye gelmedi. Top oyunda iken tribün güzelleri sergilenmedi. Top gol pozisyonunda iken, yavaş çekimler ekrana konmadı.
Musa yazımızı çözmüş, tüm eleştirileri dikkate almıştı.
Peki şimdi Musa'ya arka çıkıp, bana saldıranların, hedefe Musa'yı koymaları gerekmiyor mu?..
"Sen ne güzel yayın yapıyordun, niye Hıncal'a uydun?.. Nerde tribün güzelleri, nerde sümküren, tüküren futbolcular, nerde yavaş çekimlerin maçın önüne geçmesi" demeleri gerekmiyor mu?.
Hadi yazsınlar görelim!..
Ben yeri geldikçe, meslekdaşlarımı hiç çekinmeden eleştirmeye devam edeceğim.. Gerekirse kelle de isteyerek.
Türk medyasında çalışanlar, sorumluluk duyusuna kavuşana, yöneticiler, görevlerini hatırlayana dek..
Adam olmamız için birkaç kelle gerekiyorsa, alınacak.. Alınmalı..