Devleti devlet yapan üçüncü güç Yargı ülkemizde pek eleştirilmez.. Oysa
"Adalet Mülkün temelidir" yazar tüm yargı salonlarında..
Mülk, yani devlet.. Devletin kendisinin ıcığını cıcığını çıkarırız da, temeline gelince susarız..
Neden?.. Korkuyor muyuz?.. Eleştirirsek, yıpratırız da ondan mı? Asıl eleştirilmezse, yıpranır diye düşünüyorum..
Bir ülkede insanların ve toplumun adalet duyusuna gölge düşmeğe başlarsa, iş biter..
Konu o kadar hassas.. Bu hassas konuya bir ucundan girmeye kararlıyım.. Son günlerde arka arkaya gelen ve çok tartışılması gereken kararlar yüzünden..
Birincisi.. En popüler olanı..
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eleştiriliyor. Kendisini kedi gibi çizen karikatür sanatçısını mahkemeye vermiş, bilmem kaç bin lira tazminat almış diye..
Niye Başbakan eleştiriliyor ki.. Mahkemeye gitmek herkesin doğal hakkı.. İncinmiş, aşağılandığını hissetmiş olabilir. Ya da başka bir maksadı vardır. İbreti Alem bir karar alıp, kendisini eleştirmeyi düşünenlere göz dağı vermek.. Yasal bir sansür uygulamak.. Bunların hepsi onun bileceği iş..
Benim bileceğim iş karar.. Medya asıl üzerine gitmesi gereken yerde duruyor.. Başbakan yerden yere vuruluyor da, hiç kimse çıkıp "Bu karikatür nasıl mahkedildi" demiyor..
Yargıcı kimse sorgulamıyor.. İngiliz gazetesi Blair'i, Bush'un köpeği gibi çizerken, basın, ifade özgürlüğü buyken, Avrupa Birliği'nin en temel kuralı, alabildiğine ifade özgürlüğü iken, Avrupa "Hakaret" için tek, bir tek "Kasıt" şartını ararken, Türk yargıca niçin hiç kimse çıkıp da "Bu nasıl Avrupa ülkesi.. Sen bu karikatürü mahk edersen, bu ülkede hangi sanatçı, hangi yorumcu, hangi yazar, artık fikrini açıklamaya cesaret edebilir" demiyor..
Ülkemizde dava açma hakkı kötüye kullanılmaya başlandı.
Yıldırma, susturma, kaçırma davaları bunlar..
Boyun eğmeyen, ram olmayan, başını dik tutan bir genç kız hakkında yüzlerce dava açılması, yargıçların dikkatini çekmiyor.. Böyle bir şey, İngiltere, Amerika, Fransa, İtalya, Almanya'da olur mu?. Niye olmuyor?.. Oralarda Adalet esastan işliyor da ondan.. Bizimki gibi usulden değil..
Öyle anlamsız davalar açılıyor ve yürütülüyor ki.. Sonuç belli.. Ama amaç, sonuç değil ki.. Davalara ve rakamlara bakan genç yazarları korkutmak.. "Böyle bir davayı kaybedersem hayatım kayar" diyor genç adam ve bir daha ona dokunmuyor.. Davalar dehşet yaratmak, korkutmak, susturmak, sansür uygulamak için açılıyor ve "Kötüye" kullanılıyor..
Yargıçların bu gerçeği görmesi, hissetmesi ve Anayasanın temel haklarının en başında gelen Düşünce ve İfade özgürlüğünü aslanlar gibi savunan kararlar alması gerekmiyor mu?.. Böyle kötü amaçlı davaları ayırıp, daha başından reddetmeleri değil mi, en doğru karar..
O masum kedi, hakaret kabul edilirse, bu ülkede insanlar artık Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki düşüncelerini ifade edebilirler mi?.
Türkiye Cumhuriyeti'nde ifade özgürlüğü, o özgürlüğü savunmakla görevli Yargı gücünün baskısı altında bugün..
Asıl acı olan, budur.. Yürütmenin dava açması değil.. Açtığı davayı kazanması önemlidir dostlar..
Basın kuruluşları, hiçbir kıymeti harbiyesi kalmamış derneklerimiz, sendikalarımız ve sivil toplum örgütlerimiz bu mücadeleyi yapamaz..
Biz yapmalıyız.. Ertuğrul, Zafer, Mehmet, Serdar, Rahmi, Ergun, ötekiler gazetelerinin manşetlerine yapmalılar.. Güneri, Hasan, Oktay, Bekir, Fatih, Engin, Güngör, Necati, Erdal, Mehmet ve ötekiler, bıkmadan, usanmadan yazmalılar..
Bizim şeyimiz denk.. Kaybetsek de gazete ödüyor.. Peki ya genç, yeni gazetecinin böyle bir güvencesi var mı?..
Türk medyası, Dördüncü Güç, bir hakaret davaları fırtınası ile tehdit ediliyor.. Susturuluyor..
Kimse farkında değil mi?..