Son yazımda " 2010 Dünya Şampiyonası'nın ülkemize kazandırılması çok büyük bir lobi başarısıdır, Demirel son iki yıldır kendi federasyonunun bekâsını buna endeksleyerek risk almış, son anda da "üçlük atarak " maçı kazanmıştır " demiştim. "Kazanan daima haklıdır"dan yola çıkarak seçimlerde avantaj yakaladığını vurgulamıştım. Çok tepki aldım. Bir U-dönüşü yapma konusunda Antony Flew'u geçtiğimi söylemedikleri kaldı dostlarımın.
"O iş ayrı, basketbolumuzun kurtarılması ayrı" diyorlar ki haklılar. "Bundan sonrası devlet meselesidir ve Basketbol Federasyonu Başkanı'nı aşan çok katılımlı çalışmalarla, ülkemiz en iyisini yapacaktır mutlaka Başkan kim olursa olsun fark etmez, işin başında Demirel varlığı gerekmez" diyorlar ki bunda da haklılar. Can alıcı "Bu başarı Demirel'e ömür boyu Türk basketbolunun başında kalma hakkını tanır mı, bu sevabı bütün günahlarını örter mi?" sorusunu da sorarak bitirdiler beni. Buyrun burdan yakın kesinlikle HAYIR.
Demirel Basketbol Ligi'nin marka değerini sıfırlamıştır .
Oysa ki, Türk basketbolunun geleceği sağlıklı lig yapılanmasından geçer... Yayın gelirlerinin kulüplere hiçbir getirisi yok.. Ratingler yerlerde süründüğü için reklam geliri beklemek sadece ham hayal. Seyirci desen zaten tükendi. Ülker ve Efes'in Euroleague maçları salonları doldururken ligin izleyeni kalmadı. Kulüpler Birliği oluşumuna karşı olan Demirel federasyonunun bu bataktan basketbolu kurtaramayacağı gün gibi aşikâr. 12 yıldır gelinen vahim tablo ortada.. O zaman tek yol var.. Basketbolun yolunu açacak yeni bir başkan seçmek
Demirel dikensiz gül bahçesi bir Genel Kurul taslağı hazırlamış. Kemik oylarla seçime girmeyi arzuluyor ama taslak Gençlik Spor Genel Müdürlüğü'nce onaylanıp Resmi Gazete'de yayınlanmadıkça seçim yapılamıyor. Potada kaos devam ediyor Esat Yılmaer'e not.. Kanada delegesine telefon ederek ülkemizi kötüleyen vatan haini gazetecinin adını açıklamanı bekliyorum. Ya açıklarsın, ya da olayın asparagas bir düzmece, bir tezgâh olduğunu kabullenir. Hürriyet gazetesine hak etmediği bir gölge düşürürsün.