İşin içine internet de girince, bana yapılan kişisel saldırıların sayısı da, boyutları da arttı.. Öyle sınırsız ve ölçüsüz duruma geldi ki, okurlarım üzülmeye başladı..
Düşünebiliyor musunuz?..
Ben gülüp geçiyorum.. Gerçekten gülüp geçiyorum.. Ama okurlardan mektup yağıyor.. "Falancanın ağzının payını vermeyecek misiniz?.."
Yahu değmez..
O falanca ya ruh hastası.. Hıncal takıntılı.. Ya şöhret peşinde.. Hıncal ona cevap verecek, okunur olacak, meşhur olacak.. Ya zaten iki kelime, iki cümle, iki blok lafı var. Durmadan onları etmesi artık okuru kandırmıyor. Kafasında özgün fikir de yok. Hıncal'a veya fikrine saldırdın mı, al sana bedava konu..
Şimdi bunlara yanıt vereceğim diye, bu gazete sütunlarını kirletmeye, bu zavallıları adam yerine koymaya, onları "Vay Hıncal bana yanıt verdi" diye sevindirmeye gerek var mı?.
Fikre fikirle yanıt vermiyorlar. Fikirleri yok ki.. Ben sustukça, öfkeden çıldırıp azıyorlar. Daha kötü saldırıyorlar. Mahkemeye versem bir celsede canlarına okurum. Ben bana "Pezevenk" diyeni dahi mahkemeye vermedim. Kimseyi vermem. Bunu ilan ettim. Cesaret aldılar ya.. Alenen sövmeye başladılar.. Okurumu rahatsız eden bu.. Beni etmiyor..
Ben fikir özgürlüğünde "Mutlak"a inanırım. Bence havlayan köpek de fikrini anlatıyor. Anlatma yolu bu zavallının.. O zaman kızmaz, acırsınız.
Ben acıyorum.. Gülüyorum.. Beni anlayın sevgili okurlar.. Siz de bu zavallılar için vaktinizi ziyan etmeyin. Bana daha yararlı şeyler yazabilirsiniz.. Onları koyverin gitsinler.. Merak etmeyin.. Kimseyi etkileyemezler.. Çünkü millet onları da biliyor, Hıncal'ı da..
Bu konuda gelen yığınla mektup içinde birisi gerçekten çok ilginçti.. Onu size aktarmadan edemedim..
Cemal Balcı adlı okurum göndermiş..
***
Sn. Hıncal Uluç
Bu yazıyı yazıncaya kadar, bir yazınızda okurlarınızı sınıflarken doğal olarak atladığınız, bugüne kadar sizinle hiç iletişim kurmamış olmakla birlikte Cumhuriyet gazetesine yazdığınız günden bu yana yazılarınızı okuyan, sizi izleyen okur grubunuzdandım. Son günlerde medyada size karşı ilan edilmiş seferberlik, birkaç cephede birden savaşmak zorunda kalışınız, hiç alışık olmadığımız yorgunluk ve öfke belirtileri üzerine eski bir dostumla konuşurken bana aşağıdaki sözleri etti, aynen aktarıyorum:
Savaş pratiğim dört başlık altında toplanabilir
Bir: Sadece kazanmış davalara saldırırım. Tam kazanmalarını da bekleyebilirim.
İki: Yanımda müttefik bulamayacağımı, tek başına kalacağımı bildiğim davaların üstüne giderim, onlarla savaşırım. Böylece ortada bir tek ben olurum. Tek başına kalmayacağım hiçbir şey yapmadım, tek bir adım atmadım. Doğruyu yapmanın tek ölçütü budur. Tek başına olmak, tek başına kalmak, tek başına savaşmak...
Üç: Kişilere saldırmam. Anılan kişinin karşısına güçlü bir büyüteç olarak çıkarım. Yaklaşan gizli, örtülü, kaçamak felaketleri görünür hale getirmek için..
Dört: Kişisel tartışma ve kavgalara girmem. Bunun dışında kalanlara saldırırım. Sadece onlara.. Geçmişte benzeri kötü tecrübelerinin bulunmaması ve tekrarlanmamış olması şartıyla...
Benim felsefemde saldırıma, genel kanının tam aksine, iyi niyetlilik kanıtı, hatta teşekkür alma sebebimdir.