Gürcistan önünde beklemediğimiz puan kaybı yaşadık. Neden? Sahaya çıkan takıma bakıyoruz.
F.Bahçe'nin santrforu Tuncay, G.Saray'ın santrforu Hakan, Trabzon'un santrforu Fatih Tekke. Üçü birden oynuyorlar. Sonra değişikliklere bakıyoruz. Bunların üçü de oyun
dan alınıyor. O zaman açık değil mi bir yerde bir yanlışın olduğu?
Ersun Yanal niye 3 santrforla başlayıp hiç santrfora döndüğünü açıklamalı. Bu sadece, "Efendim Hasan kırmızı kart gördü. 10 kişi kaldık. 1-0 da galiptik" ile anlatılacak bir şey değil. Dünya klasmanında 112'nci Gürcistan'la kendi sahamızda oynuyoruz.
Maçın genel görünümüne bakıyoruz. Türkiye'nin kendi sahasında rakip kaleye attığı ilk şutun dakikası 37. Niye daha evvel şutumuz yok? Çünkü Türkiye oyun kurmuyor. Türkiye, futbolun icat edildiği yılların İngiltere'sinden kalma doldur boşalt oynuyor.
Daha dakika 10 orta sayımız 5. O zaman Ersun Hoca'nın taktiği de ortaya çıkıyor. Topu ayağa alan rakip 18'e şandelleyecek ortada Fatih, Hakan ve Tuncay'dan biri dokunacak.
Golü böyle bulduk. Doğrudur. Bir kere Hakan, bir kere Tuncay kalenin önünde boş ortalara dokunamadılar. Doğru. Ama bu 3 pozisyona bakın, Türkiye'nin dünya 112'ncisi Gürcistan'a karşı oynayacağı futbol bu mu sorusunu ortadan kaldıramayız.
Ersun Hoca tamamen Daum'un F.Bahçe'ye oynatmak istediği çok ağır eleştirilere uğrayan taktiği adeta Alman hocayı kurtarmak istercesine, Serkan'ı sağ, Ümit'i sol beke koyarak uygulamaya kalktı. Ama Daum, bu bol forvetli takımını sahanın göbeğinde Alex'le yönetiyor ve ortadan da hücum yapıyordu. Yani bol alternatifli hücumlar deniyordu. Ersun Yanal, elindeki Emre'ye rağmen böyle bir oyun düşünmedi. Doldurdu Allah doldurdu.
İkinci yanlış hiç gözlerden kaçmadı: Saha. Trabzon'da bir tarla var. Evsahibi, sahaya beraberliğe razı çıkmış zayıf rakiple oynamak için çıkmışsa sahanın kusursuz olması lazım. Bozuk saha rakibe yarar. Trabzon'un seçiminin Gürcistan'a tam bir dostluk ikramı olduğunu söylemiştik. Ama sahanın bu kadar berbat olduğunu inanın bilmiyordum. Milli maç deneyimi olmayan Trabzon seyircisinin de sahadaki 12. adam olamadığını gördük.
Kolay kart görme hastalığımız sürdü.
Bir başka sorunumuz Türk Milli Takımı futbolcuları sarı kart görmek için adeta yarışıyorlar. Hasan Şaş'ın kırmızı kartı kovaladığını bir tek Ersun Yanal farkedemedi. Üstelik kötü oynuyorken niye çıkarılmadığını merak ediyorduk. Yanal'ın yapmadığını hakem yaptı.
Nihat, oyuna girdiğinin 3.dakikasında kırmızı görmediyse hakeme teşekkür etsin. Serkan ve Okan da kırmızı görebilirlerdi. Düşünün ki bu, dandik rakip Gürcistan'a karşı kendi sahamızdaki sinirimiz. Bu kafayla Atina'daki Yunan maçını kaç kişi bitireceğimizi görebiliyor musunuz? Bir milli takım maça fizik olarak hazırlanır, taktik olarak hazırlanır, moral olarak hazırlanır. Dün gördük ki bunların hiçbiri yok. O zaman grubun en zayıf takımı, beraberliğe razı Gürcistan'la berabere kaldığımız için şükretmek gerek.
Birinci devre 2-0 bitebilirdi. Demetradze bir boş kaleye giren topu çıkardı bir de boş kaleye vuramadı. Ama Giresse, Türkiye'nin en iyi oyuncusu Demetradze'yi alıp Asatiani'yi sokunca işler karıştı.
Hakem genelde olumlu bir yönetim gösterdi. Hasan'a sarı kart gösterdiği pozisyonda penaltıyı tartışırım bir, Kaladze'ye sarı kart gösterdiği pozisyonda net ve sert dirseğe neden kırmızı çıkarmadığını tartışırım iki. Ama bütün bunlar bu maçın sonucunu hakeme bağlamamıza yetmez. Türkiye, Gürcistan'ı çok rahat, çok kolay yenmeliydi.