Kör ölür badem gözlü olur" demiş eskiler.. Sanki onu kanıtlamak ister gibi.. Ahmet Piriştina için ölümünden sonra yazmadık kalem kalmadı.. Hep derim.. Yahu bu kadar sever, bu kadar takdir ederdiniz de, niye yaşarken, adama bunların dörtte birini hissettirmediniz?. Bu kadar sevildiğini bilerek gitseydi ne olurdu?..
Yazanların hemen hepsi de onu tanıyorlar, kişisel dostu..
"Medyayı İzmirliler ele geçirdi" diyenler haklı galiba.. Yönetim kadroları, yazarlar, 'İzmirli'den geçilmiyor..
Bu da tabii "İzmir'de gazeteciliğin okulu mu var" sorusunu akla getiriyor..
Bir zamanlar Bab-ı Ali'ye Ankara kökenliler hükmederdi.. Çünkü Ankara ülkenin yönetim yeriydi ve Ankara büroları çok önemliydi. Burada yetişen, sonunda işin başına geçerdi.. Cumhuriyetin yerini demokrasi almaya başlayınca, fiili başkent İstanbul'a taşınmaya başladı.. Ankara büroları itibar kaybetti, nerdeyse çöktü.. Ankara okulu kaybolurken, yerini İzmir okulu aldı..
İzmir okulu ne?.. Yeni Asır!.. Yeni Asır'ın çağdaşlık, önderlik hamlesini Dinç Bilgin'le yaptığını biliyorum.. Bu hamleyi sonra İstanbul'a taşıdı, Sabah ile..
Bugün Bab-ı Ali'nin köşe başlarında, yolu Dinç Bilgin'den geçmeyen çok az adam var..
..Ve bu okuldan geçerek bugünkü yerlerine ulaşanlar, Dinç Bilgin'le mukayese dahi edilmeyecek refah düzeyinde bir hayat sürerken, her şeyi ama her şeyini kaybetmiş resmen, ama resmen yaşam savaşı veren eski patronlarına iki günde bir sövüyorlar.. Niye sövdüklerini tahmin etmem zor değil..
Ne diyecektik, nerelere geldik.. Ben Ahmet Piriştina ile iki kez karşılaştım hayatımda..
İlki Yüksel Ak ile Şenol İpek'in o masalsı düğününde Fuar'da.. Gece biterken yan masadan kalkıp yanıma geldi.. "Hıncal Bey, İzmir'e gelseniz de bir dolaşsak.. Neler yaptık anlatsak" dedi.. "Bayılırım" dedim.. "Güzel şeyler yazmaya bayılırım. Burhan Özfatura da harika işler yapmıştı. Gelmiş, dolaşmış, yazmıştım. Hem onun başlayıp bitiremediği şeyler de var, onlar ne halde, onu da görürüz.."
Feyzi Hepşenkal başından beri Piriştina'nın sağkolu idi.. Benim de yakın arkadaşım.. İzmir Fuarı Genel Müdürü o zaman..
"Feyzi'ye talimat versin.. O her şeyi hazırlar, ben de gelirim.."
O talimat Feyzi'ye hiçbir zaman verilmedi.. Ben de İzmir'e gitmedim.. Neden verilmedi?.. Meğer o sıralar Piriştina, Feyzi'yi nedense defterden silmiş.. Birkaç hafta geçti, geçmedi, istifaya zorladı.. Koptular..
İkinci karşılaşmamız, geçen yıl Çeşme Altın Yunus'ta Sabah/ Donanma Kupası Yat Yarışları ödül töreninde oldu. İçkiyi fazla kaçırmış biri üzerime saldırıp beni az ilerdeki Ahmet Piriştina'nın yanına sürüklemeye kalkıştı.. "Başkanımdan özür dileyeceksin" diyerek.. Araya giren çevredekiler olayın büyümesini önlediler. Bana saldıran yürüdü Ahmet Piriştina'nın yanına gitti. O gurupta Yeni Asır Genel Yayın Müdürü Osman Gencer de var. Adam yaptıklarını anlatmış bir bir..
Ben orada konuğum.. Piriştina ev sahibi.. Üstelik saldırıyı yapan onun adını veriyor.. Beklerdim ki, gelip özür dilesin.. En basit Anadolu nezaketi.. Kan davalın olsa, evinde saygı gösterir, gider dışarıda vurursun..
Ölümünden sonra, onun neredeyse sözcülüğünü yapan gazetede "Bir kusuru vardı. Kinciydi" satırlarını okudum.. Arnavut Kini derlermiş adına..
Konak Pier yüzünden kapışmıştık Piriştina ile.. Önce konu ile hiç ilgisi olmadığını açıklamış, hatta gazetelere tam sayfa ilanlar verip, topu Konak Belediyesi'ne atmıştı.. Sonunda Konak pes ederken işe el koymuş ve bu dünya güzeli tesisin açılmasını bizzat önlemişti. Neredeyse 100 milyon dolara yaklaşan bir yatırım sıfırlanmış, Konak'tan geçinecek binlerce kişi sokakta kalmıştı. Piriştina anlaşılması güç sebeblerle Konak Pier'i engelliyordu.. Ben de Ulubatlı Hasan gibi, elimde bayrak öne atılmış, tek başıma savaşıyordum..
Piriştina "Nuh" dedi, "Peygamber" demedi.. Konak Pier'i yok etmek için her şeyi yaptı.. Bu arada ben, Konak Pier'i yapanları yanlış tanıdığımı hissetmeye başladım.. İkili mi oynuyorlardı ne.. Farkında olmadan beni kullanmalarına izin mi veriyordum?..
Onları Ahmet Piriştina ile başbaşa bıraktım ve kenara çekildim.. Bir daha tek satır yazmamacasına.. AKP iktidarı bastırıp engelleri birer birer ortadan kaldırınca, Piriştina dayanamadı.. Konak Pier açıldı.. Ama ruhsatsız.. Hala da yok.. Piriştina açılışa göz yumdu, ama ruhsatı da sonuna kadar vermedi.
Açılışa da gitmedim, ondan sonra da adımımı atmadım Konak Pier'e..
İşte, Ahmet Piriştina ile benim meselem bu kadar..
Yazılanlara bakıyorum.. Meğer medyada ne kadar çok seviliyormuş.. Seçim sonuçlarına bakıyorum.. CHP'den fazla oy almış.. Meğer İzmir halkı da çok seviyormuş..
Kenan Sönmez gelmişti bir gün odama.. "Yahu bir buluşma ayarlayalım da seni Piriştina ile barıştıralım" diye.. "Benim hayatımda küs olmak yoktur.. Kızarım, yazarım, ederim, ama küsmem.. Ben de küslük yok. Başkanda varsa eğer, buluşup kaldıralım" dedim..
Kısmet olmadı..
Son bir not.. Piriştina ile hem de nasıl savaştım uzun zaman.. Bu gazetenin patronundan, genel yayın müdürüne, yöneticilerine, köşe yazarlarına yığınla insan Ahmet Piriştina'nın kişisel dostu, arkadaşı.. Biri, bir teki gelip de yazılarımı durdurmayı telkini geçin, üslubundan dolayı dahi tek kelime etmedi.. hatta, Piriştina'nın ilkokuldaki sıra arkadaşlığından beri kardeşi İlker Sarıer bu tartışmada beni destekleyen yazılar yazdı.. Fikir ve yazar özgürlüğüne bu saygıyı Cumhuriyet'te iken görmedim ben..
Sabah'tan niçin kopamıyorum, anlıyor musunuz?..
Nur içinde yat, Ahmet Piriştina..
Bunca sevgi yaratan biri olarak mekanın zaten Cennet olmuştur!.
Bakarsın ruz-i mahşerde barışır, Arnavut kini ile Çerkez inadı!..