Monaco'da Marriot Otel'de kalacağız.. Charly bizi getiren minibüsü otelin yan kapısına çekti.. Garaj girişi gibi.. Bre aman.. Böyle otele böyle mi girilir demeye kalmadı, baktık yere kırmızı halı sermişler.. Yahu madem kırmızı halı seriyorlar, niye peki yan kapıdan alıyorlar bizi..
Charly anladı şaşkınlığımı.. "Bu otel tam Monaco-Fransa sınırındadır" dedi.. "Ön cephesi Fransa'da kalır.. Bu girdiğimiz yan cephesi ise Mona- co'ya açılır.. Otel ön cepheden çalışsa Fransa'da olacak ve ağır vergiler ödeyecekti. Oysa kapıyı yandan açıp, vergi cenneti Monaco'ya dahil oldular.."
Bu Monaco alem bir yer.. Ertesi gün bize yöreyi gezdiren Gabriela anlattı uzun uzun.. Gabriela, İzmir orijinli, İtalyan asıllı bir Fransız.. Kadın tek başına Avrupa Birliği.. Türkçesi çok çok iyi..
Efendim bu Monaco kentini bizim Foçalılar kurmuş.. Persler doğudan bastırınca Foçalılar gemileri ile denize açılmışlar, gelmiş buralara yerleşmişler.. O devirde bir Yunan var, bir de Roma!.. İkisinde de araba yükü ile tanrı.. Bu Foçalılar farklı.. Onlarda tek tanrı var.. Yok canım bizim bildiğimiz değil.. Onlarda da aslında çok tanrı varmış da, biri en büyüğü.. Onu sayar, ötekileri adam yerine koymazlarmış.. Bu yüzden onlara Mono Teus (Tek tanrılı) falan gibilerden bir ad takmış, çevredekiler.. Bu Mono Teus da giderek Monaco olmuş, vesselam..
Asil Romalılar çocuklarını Yunanca öğrensin diye
Monaco'ya gönderir olmuşlar.. Gel zaman git zaman burası İtalyanlara iyice karışmış..
Zengin Monaco iştah da çekmeye başlamış..
Bir gece, bir zavallı rahip Monaco kalesinin kapısını çalmış. Aç.. Yemek istemiş.. Tanrının adamı, tanrı misafiri içeri almışlar..
Yedirip içirip yatırmışlar.. Meğer adam rahip falan değil, canlı bir Truva atı.. Gece herkes uyuyunca kalkmış, kale kapısını açmış.
Arkadaşlarını içeri almış.. Kaleyi ele geçirmişler.. Adamın adı Grimaldi.. Yani bugünkü prensin atası.. Bu Monaco, o Monaco yani.. Monaco ile Nice arasında Var nehri var.. Bu nehir sınır.. Batısı Fransa.. Doğusu İtalya..
Fransa Kralı burayı ele geçirmeye çalışıyor, ama bir türlü beceremiyor. Bu hani başı sıkıştıkça Kanuni'ye mektup yazan adam.. Hani Kanuni cevap verirken, "Ben ki, Sultan-ı İklim-i Rum" diye başlayarak bir sayfa kendi ünvanlarını yazıp "Sen ki, Françekasın" diye iki kelime ile geçiştirir ve Fransızların tarih boyu bize duydukları kompleksi başlatır ya, o.. Gene yazmışmış.. "Ben bu sahilleri istiyorum ama alamıyorum, gel bana destek ol" diye.. Kanuni de o sıralar Akdeniz'i bir Türk gölü haline çeviren Barbaros Hayrettin Paşa'ya kısa mesaj çekmiş.. "Françeska'ya yardım et" diye.. İşte İtalyan milletinin çocuklarını korkutmak için "Türkler geliyor" diye tehditleri, "Mamma Turchi" çığlıkları o devirden kalma.. Barbaros sahilleri vuruyor, yıpratıyor ki, Fransız gelsin alsın..
Ama becerememişler bir türlü, Fran- çeska'nın orduları işi.. Barbaros da bıkmış sonunda..
Gabriela'nın anlattığına göre bıkma olayı da şöyle..
Bizimkiler bakmış, Fransızların bir halt edeceği yok.. Çıkmışlar iyice karaya.. Tepede bizim gezdiğimiz dünya tatlısı bir şar var.. Yani kale kent.. St. Paul de Vence.. Burayı kuşatmışlar.. Düşürecekler ama acele etmiyorlar.. Nasılsa çözülüp teslim olurlar diye.. Top ateşi ile dövüyorlar ve bekliyorlar.. Bu arada kaleye her sabah meyve sebze taşıyan bir kadın var. Kuşatma yüzünden giremiyor. Her nasılsa sızmış içeri.. Kalenin kontu, dükü, her neyse, sormuş ona "Ne oluyor" diye.. "Türkler" demiş, kont.. "Perişanız.. Yakında teslim oluruz.."
Vay nasıl oluruz.. Kadın atmış kendini surlara.. Çıkmış kuleye.. Sırtını dönmüş Türklere.. Toplamış eteğini.. İndirmiş donunu.. Göstermiş mi, kıçını bizimkilere..
Ossaat Türkler darmadağın olmuş, efsaneye göre.. Kaldırmış kuşatmayı dönmüşler gemilerine.. Çekip gitmişler.. Bir daha da dönmemişler.. Bu, hikayenin İtalyan versiyonu.. Türk tarafını bilen varsa anlatsın onu da yazalım..
Ama ben Barbaros'un leventlerini darmadağın eden kıçı bayağı merak ettiğimi itiraf ederim efendim..