Sabah evden çıktım.. Kendimi keyiflendirmeye çalışıyorum.. Dünyanın en vahşi gezisine çıkıyoruz da.. Gece yarısını az geçe, gökte vampirler uçarken biz de onlara eşlik edeceğiz.. Böyle sabahın ilk ışıkları bile doğmadan başlayan gezilerden artık iyice nefret ediyorum. Program bir gün evvel geçti elime.. "Gitmem" dedim.. "Çok ayıp olur" dedi Yasemin..
Sade gitmek mi?.. Dönüş de kargalar kahvaltı etmeden başlıyor.. Gece yarısından az sonra.. Drakula tabutundan doğrulurken..
Ben uykumu gece uyurum. Uykumu almadım mı da, Drakula'yı aratırım etrafıma.. Öyle bozulur dengem..
Yani "İki güne sığan bu felakete ben niye giriyorum ki" diye düşüne düşüne gazete yolundayız.. Cumartesiyi Sevgi'ye emanet ettik. Ama pazarı bir tatlı Pazar yazısı ile yedeklemek gerek.. Bu kafa ile nasıl olacak bu iş..
Yol üzerindeki eczanede durduk.. Kolestrol ilacı alacağız da.. Bende şeker var, yüksek tansiyon var, kolestrol var, var oğlu var.. Sigortalıyım ama, doktorun yazdığı ilaçlar nedense sigortada yok.. Allah fakir fukaraya yardım etsin.. Sigortalı sigortalı gidiyorlardır herhalde..
Eczacımız dünyalar şirini bir hanım.. Her uğrayışta iki çift laf ederiz..
Bu defa "Hıncal Bey ne olur yazın" diye öyle acıklı anlattı ki..
Kocası Karadenizli.. Şirin bir kasabada akrabaları var.. Kasaba dediysek.. Minik.. Herkes birbirini tanırmış. Öyle tanırmış ki, bir yabancı hemen fark edilir, millet yaban yaban bakarmış.. Kovboy filmlerindeki gibi.. İşte nerdeyse kapısı penceresi açık uyunan bu şirin kasabada yaşlıca, ama sağlam, sağlıklı ve dinç bir akraba hanım yaşarmış.. Herkesin sevdiği ve saydığı.. Yalnız..
Akşamın bir saatinde komşunun delikanlı oğlu gelmiş, kapıyı çalmış..
"Nermin teyze" demiş, "Annem bir çanak şeker istiyor."
"Tabii oğlum" demiş Nermin Teyze.. Arkasını dönmüş mutfağa gitmek için.. O an arkadan bir el uzanmış ağzını kapamaya.. Bir el uzanmış, bıçak taşıyan boğazına..
Son duyduğu ses "Ben Canpolatım" olmuş..
Ertesi sabah yakalamışlar delikanlıyı.. Polislerin arasında giderken hala bağırıyormuş:
"Ben Canpolatım.. Ben Canpolatım.. Hani nerde atv.. Nerde Kanal
D.. Nerde Show Tv.."
Bu Canpolat dediği, Kurtlar Vadisi mi, neymiş, o dizinin kahramanlarından (!).
Ekranlar böyle dizilerle doluymuş.. İzlemem.. Bilmem.. Magazin sayfalarında gözüme çarpar adları, genelde övgü dolu cümlelerle.. yani medya çanak tutar.. "Ne olur yazın.. Yazın ki, bu terör, bu şiddet, bu mafya dizileri hiç değilse azalsın bu ülkede.. Hiç değilse özendirmesinler.."
Acı acı güldüm.. "Bu RTÜK ile mi olacak bunlar?.. Bunlar kendi koydukları, açık seçik, en net kuralları uygulamaktan acizler, böylesi kararları alabilirler mi?.." dedim..
"Dizilerde şiddeti geçin.. Şimdi reklamlarda şırrakk diye Osmanlı tokatları atılıyor, işkence ile mücadelede başı çekerek Avrupa Birliği'ne girmeye çalışan ülkemizde.. Bu iğrenç, bu rezil, bu aşşağılık, bu suç reklama, medya da baygın, tutuyor üstelik.. Vay ne ilginç reklammış.. İlginç kadar taş düşsün başlarına.." dedim..
Bu ülkede bu "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen RTÜK ve de bu sorumsuz, bu balık hafızalı medya var oldukça hiçbirşeyin düzelmeyece- ğini ikimiz de biliyorduk, ama konuşuyorduk işte.. İçimizi dökmek için hiç değilse.. Bu yazı da o amaçla yazıldı zaten.. İçimizi dökmek için..
Bu RTÜK'ten ve bu medyadan bir şey bekliyorsam namerdim!..