Liverpool maçı sonrası bana gönderilen maillerde taraftarlar en çok Hakan Şükür'e isyan ediyordu. Kimi, "Sahada 10 tane yürekli adam vardı. Şükür Bey tel tel döküldü. 90 dakika sahada kalması hataydı" diyordu... Kimi de bana yüklenerek, "Bırak Hakan savunuculuğunu. Liverpool savunması çok rahattı çünkü Hakan gibi beceriksiz bir golcü vardı. Umarım artık 'Hakansız olmuyor' diye yazmazsınız" diye sitem ediyordu.
Öfkeyle kalkan zararla otururmuş. Hakan'a yüklenmek, onu dışlamaya çalışmak büyük haksızlık olur. Biz, Hakan'ın yaşının 35 olduğunu biliyoruz. Kaçırdığı golleri de görüyoruz. Bu golleri kaçırırken Hakan üzülmüyor mu? Kahroluyor. Burnundan ve ayağından ameliyat olması gerekirken sırf takımı yalnız bırakmama adına fedakarca oynuyor. Bir düşünün; sezon başı Ümit yok, Kabze yok, Necati yok. Peki bütün yükü kim çekti? Tabii ki Hakan. Lig, Milli Takım ve Avrupa üçgenindeki maç trafiği Hakan'ı yordu. Gerets, Bordeaux maçı yerine Denizli önünde Hakan'ı dinlendirmiş olsaydı Kral bu yorgunluğu yaşamazdı. İstanbul'a indiğimizde valizini beklerken Hakan'ın, "Maçlar art arda geldi. Fiziksel yorgunluğumuz var. Ancak beyin yorgunluğu daha önemli. Ligin başında bu yana evde geçirdiğimiz zaman, kamplarda geçirdiğimiz zamandan daha az. Evin yüzünü görmüyoruz. Kafaca ayrı ayrı hazırlanmamız gereken maçlar oynuyoruz. Eleştirilere saygılıyım ama ben de insanım" sözüne katılmamak mümkün mü? Hakan Şükür, Liverpool maçında son dakikada kafayla kaçırdığı gol için "Gelen orta çok yumuşaktı" dedi. Kral'ı eleştirelim ama yerden yere vurmayalım. Profesyonelliğine saygı duyalım. Şunu da hatırlatalım... Ümit'in attığı iki golde Hakan Şükür'ün büyük payı var. Çünkü Hakan, pozisyonlarda Liverpool savunmasını paratoner gibi üzerine çekti.