Bildiğiniz gibi ABD Dışişleri Bakanı John Kerry uzun süre uğraştıktan sonra İsrail ve Filistin yönetimini tekrar masa başına gelme konusunda ikna etti. Görüşmeler geçtiğimiz ay sonunda Washington'da başladı. Ortadoğu'da Suriye, Mısır, Irak, İran gibi son derece acil birçok mesele varken Kerry'nin İsrail- Filistin meselesi için bu kadar çok zaman ve enerji harcaması birçok dış politika uzmanı tarafından ABD'de eleştirildi, hatta alay konusu oldu. Ama sonuç olarak Kerry bildiği yoldan dönmedi ve düşük beklentilere rağmen üç yıldır bir araya gelmeyen iki tarafı buluşturmayı başardı. Peki, bu görüşmelerden bir şey çıkar mı? İyimser olmak için pek neden yok. Brookings Enstitüsü'nden meslektaşım ve John Kerry tarafından geçen ay müzakereler için özel temsilci atanan İsrail'in eski ABD Büyükelçisi Martin Indyk'in klasik ifadesiyle: "Ortadoğu'da barış aleyhine bahse giren kimse şu ana kadar para kaybetmedi."
Kötümser olmak birçok neden var. Öte yandan bu görüşmelerin gerek İsrail gerekse Filistin yönetimi açısından kaçırılmaması gereken son bir fırsat teşkil ettiğini de kabul etmek gerekiyor. Zira Ortadoğu'da bugün tarih yeniden yazılıyor ve bildiğimiz sınırlar ve güç dengeleri hızla değişiyor. Suriye ve Irak'ın parçalanma sürecinden tutun, Mısır'da potansiyel iç savaş ve nükleer silah elde etmiş bir İran'a kadar giden bir kaos ve belirsizlik var karşımızda. Bu tablo içinde İsrail her ne kadar bugün içine kapanmış ve kendi sorunlarıyla meşgul gibi görünüyor olsa da, Filistin meselesini halletmek ve sınırlarını garantiye almak ülkenin uzun dönem ulusal çıkarları açısından en temel öncelik. Bölgesel dinamikler, ülke içinde artan Arap demografi ve zaman İsrail aleyhine gelişiyor. Bu nedenle Netanyahu yönetimi yerleşim merkezleri konusunda taviz vererek beklenmedik şekilde esnek davranmaya hazır olabilir.
Peki ya Filistin cephesinde durum nasıl? Burada en büyük mesele Mahmut Abbas'ın temsiliyet ve meşruiyet sorunu. Bilindiği gibi Filistin'de ikili bir yapı var. Hamas Gazze'de halen iktidarda. Bu şartlar altında Abbas'ın imzaladığı bir anlaşma sadece kendi yönetimi atında olan El Fetih ve Batı Şeria'yı bağlayıcı olacak. Hamas'ın temsil edilmediği bir barış bu nedenle kalıcı olmayacak. Hamas'ın İsrail konusundaki söylemini değiştirerek masaya oturması hem İsrail hem de ABD açısından elzem. Peki, Hamas buna yanaşır mı? Hamas'ın Müslüman Kardeşler'in Filistin cephesi olduğunu hatırlamakta yarar var. Son dönemdeki bölgesel gelişmeler Hamas lehine değil. Hamas'ın Kahire'deki en önemli dostu Mursi darbe sonucu artık iktidarda değil. Suriye'deki gelişmeler de Hamas'ın hesaplarını altüst etti. Şii cephesinde Şam ve Tahran ile köprüleri atan Hamas için bölge genelinde tek sağlam dayanak artık Türkiye.
İşte bu nedenle şu anda Ankara'nın önünde ciddi bir Hamas fırsatı var. Bölgede bir süredir yalnız kalan Türkiye için Ortadoğu barış sürecinde yeniden aktör haline gelmenin yolu Gazze'den geçiyor. Hamas'ı barış sürecinde masaya getirmek Türkiye'nin bölgesel prestijini yeniden artıracak, İsrail ile pazarlık sürecinde elini güçlendirecek ve ABD ile ilişkilere olumlu etkide bulunacaktır. Umarız Ankara bu fırsatı kaçırmaz.