Ortadoğu'da bugün geldiğimiz noktada açık bir gerçeği kabul etmemiz gerekiyor: Mısır, uzun bir aradan sonra, yeniden yükselişte. İçeride halen yaşanan bütün siyasi ve ekonomik sorunlara rağmen Mısır, Arap dünyasındaki geleneksel stratejik ağırlığına tekrar kavuşuyor. Geçen ay Hamas ve İsrail arasında oynadığı başarılı arabuluculuk rolüyle bunu kanıtladı Muhammed Mursi yönetimi. Hüsnü Mübarek döneminde, tam 30 yıl boyunca, Mısır neredeyse komadaydı. Mısır'ın ekonomi, dış politika ve siyaset alanındaki berbat performansı Ortadoğu'da özellikle 10 yıldır ciddi bir boşluk yaratmıştı. Mesela bölgenin en ciddi sorunu olan Filistin davasında, Mısır'ın esamisi okunmaz olmuştu. Ve bu son 10 yılda Mısır'ın Filistin cephesinde ve Arap dünyasında yarattığı boşluğu iki ülke doldurmaya çalıştı: İran ve Türkiye.
10 yıldır İran ve Türkiye Arap dünyasında Suriye merkezli bir rekabet içinde. Şimdi Suriye'deki iç savaşla beraber bu rekabetin en kritik dönemindeyiz. 10 yıldır İran ve Türkiye aynı zamanda Filistin cephesinde de liderlik yarışına girdiler. Kanımca Türkiye'nin Hamas lideri Halit Meşal'ı Ankara'ya davet ederek 2005'te izlemeye başladığı politikanın özü Hamas üzerindeki İran etkisini azaltmaktı. Aynı şekilde Suriye ve İsrail arasında arabuluculuk rolü oynayan Türkiye, İran'ın bölgedeki gücünü dengeleme çabasındaydı. İran ise aynı dönemde Hamas ve Hizbullah üzerinden Filistin meselesinde İsrail'e karşı taktiksel bir savaş politikası izliyordu. Tabii ki bu arada, bu son 10 yıldaki en önemli gelişme Irak'ta Şii bir yönetimin iktidara gelmesi oldu. Mısır'ın ve Sünni cephenin bu kadar zayıf olduğu bir dönemde, Irak'ta Sünni Saddam rejiminin yerine Şii bir rejim kurulunca bu işten en kârlı İran çıktı. Bu duruma tepki olarak kaçınılmaz bir şekilde Arap dünyasında ve de özellikle Körfez ülkelerinde Şii aleyhtarı bir hava oluştu. Irak, Suriye ve Lübnan üzerinde "bir Şii hilali doğuyor" söylemi Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez Emirlikleri ve Mısır'da korku yaratmaya başladı.
İran, bu ortamda akıllıca bir hamleyle, Hamas ve Hizbullah'ı daha etkili şekilde kullanarak Filistin davasını daha ciddi sahiplenmeye başladı. Aslında taktiksel bir politikaydı bu. İran böylece Arap dünyasındaki Şii aleyhtarlığına karşı İsrail kartını kullanıyordu. "İsrail'e karşı en etkili mücadeleyi benim destek verdiğim Hizbullah ve Hamas yürütüyor" diyordu. Hamas'ı can düşmanı olarak gören Mübarek yönetimiyse çaresiz izliyordu gelişmeleri. Başka çaresi yoktu Mübarek yönetimindeki Mısır'ın. Hamas dediğimiz yapı Mübarek'in en ciddi siyasi rakibi olan Müslüman Kardeşler hareketinin Filistin cephesiydi. Bu ortamda İsrail ile arası bozulan Türkiye'nin de yıldızı parlamaya başladı. Ankara ve Tahran arasında Filistin meselesi de bu ortamda yeni bir rekabet alanı oldu. Şimdi, bu resim değişiyor. Arap Baharı bölgedeki uyuyan devi, Mısır'ı uyandırdı. Mısır artık İsrail-Filistin cephesinde devrede. İran'ın işi zorlaşıyor ve Mısır'ın sahneye dönüşüyle beraber Türkiye'nin de bölgede parlayan yıldızı yavaş yavaş sönecek gibi duruyor.