Geçtiğimiz haftaya damgasını vuran en önemli gelişmeler, Brüksel'deki AB zirvesinde alınan yeni kararlar, Rusya'da sertleşen siyasi hava ve Mısır'da Selefi hareketin yükselişi oldu. Bu gelişmelerin ortak paydası "değişim." 2011, küresel platformda radikal değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. Arap devrimleri ile başlayan sürprizlerle dolu bir yıl, Avrupa, Rusya ve Mısır'da ivme kazanan siyasi ve ekonomik gelişmelerle kapanacak gibi görünüyor.
Analize AB'nin Brüksel zirvesi ile başlayalım. Zirveye damgasını vuran en çarpıcı gelişme İngiltere'nin ortak mali politikaları yeniden düzenleyen anlaşmayı veto etmesi oldu. Artık İngiltere'nin gittikçe dışında kaldığı yeni bir AB portresi çiziliyor. Özellikle Almanya açısından bu zirvede alınan daha disiplinli bütçe ve vergi uygulaması yönündeki kararlar çok önemliydi. Merkel'e göre, euro krizinin temelinde bazı AB ülkelerinin bütçe disiplinine sahip olmaması yatıyor. Euro bölgesinde bütçe açığı veren ve kamu borcu yüksek olan ülkeler artık çok daha ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalacak. Zirveden çıkan ve piyasaları oldukça rahatlatan başka bir karar da IMF'ye 200 milyar euro ek kaynak sağlanması oldu. Böylece likidite konusundaki soru işaretleri biraz olsun giderilmiş oldu.
Euro bölgesinde yer alan 17 ülke bu yeni anlaşmayı imzaladı. İngiltere hariç olmak üzere, euro bölgesi dışındaki diğer dokuz AB ülkesi ise anlaşmaya onay verdiler. Zirveye zoraki katılan İngiltere Başbakanı David Cameron'un vetosu, İngiliz kamuoyundaki anti-AB havayı bilenler için sürpriz olmadı. Ancak şimdi asıl merak edilen, İngiltere ve AB arasındaki çatlağın ne kadar derine ineceği. İngiltere'de AB'den çıkmak konusunda ciddi bir tartışma yaşanıyor. Referandum olsa, İngiltere kamuoyunun AB ile tam üyelik dışı daha esnek bir formülü tercih etmesi kuvvetle muhtemel. Daha önce bu köşede ifade ettiğim üzere, Türkiye açısından AB-İngiltere ilişkisi ilerde ilginç bir model teşkil edebilir. Egemenlik haklarına aşırı düşkünlük ve Avrupa'ya karşı şüpheci olma konusunda İngiltere'ye çok benziyor Türkiye. İleride fırsat verilirse, Türkiye kendi iradesiyle AB ile esnek bir ortaklık içine girmeyi, İngiltere-AB modeli çerçevesinde tercih edebilir.
Rusya'da demokrasi sancıları
Şimdi kısaca Rusya ve Mısır'daki gelişmelere göz atalım. Rusya'da temel sorun Putin'in baskıcı rejimi. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan seçimlere hile karıştığı kesin. Bu baskıcı rejim ve hileli seçimlere rağmen zar zor kazanan Putin'e karşı cılız da olsa bir halk hareketi başlıyor gibi. Potansiyel bir "Rus baharı" senaryosundan son derece korkan Putin, yaşananlardan hemen Amerika'yı sorumlu tuttu. Putin böylece kendi halkından kopuk olma konusunda Beşar Esad ve Hüsnü Mübarek'ten pek de farklı olmadığını kanıtlamış oldu. Rusya'nın Suriye konusundaki tavrı ve neden Türkiye'ye kızgın olduğunu anlamak şimdi daha kolay. Kanımca bir Rus baharından söz etmek için erken. Ancak değişim ve demokrasi rüzgârının eninde sonunda Moskova'ya da uğraması kaçınılmaz.
Mısır'da ise haftaya damgasını vuran gelişme, Selefi El Nur partisinin sandıktaki başarısı oldu. Müslüman Kardeşler ile koalisyon kurulursa, bu "siyasi İslam" cephesi Meclis'te yüzde 65'lik çoğunluğa erişme potansiyeline sahip. Batı basını şimdiden bu konuda panik içinde. Oysa Mısır'da yapılacak ilk demokratik seçimleri İslamcı cephenin kazanması zaten bekleniyordu. Korku ve panik yerine bu durumu İslamcı hareketin merkeze taşınması ve daha ılımlı hale gelmesi açısından bir şans olarak görmek gerekiyor. Dışarıda kalıp sürekli radikalleşmek yerine siyasi sorumluluk kazanan İslamcı hareketler, değişim dalgası içinde evrim geçirmek zorunda kalacaklar. Biraz sabır ve olgunluk lütfen.