Ortadoğu'daki gelişmelere yönelik merakla beklenen konuşmasında Obama, Suriye ve İsrail'e önemli mesajlar verdi. Beşar Esad'a "ya reform yap, ya da çekil" mesajı beklenenden daha sert ve netti. Bu net ton ve sertlik Washington genelinde takdir topladı. Obama'nın Netanyahu'ya mesajıysa dünya açısından malumun ilamından ibaretti. Buna rağmen günlerdir Washington'da bu konuda ciddi bir tartışma devam ediyor. Filistin ile İsrail arasında barışın 1967 sınırları çerçevesinde olması gerektiğini bütün dünya kabul ediyor. Ama bugüne kadar hiçbir ABD Başkanı, bu basit gerçeği açık bir şekilde dile getirmemişti. Bu nedenle "Washington için büyük, dünya için küçük" bir adımdı bu. Daha da önemlisi zamanlama olarak Obama bu adımı Netanyahu resmi ziyaret için ülkeye ayak bastığı sırada atarak siyasi cesaret gösterdi.
Obama'nın konuşmasındaki mesajlar önemliydi ama sonuç olarak bunların Suriye ve İsrail üzerinde ne derece etkisi olacak bilinmiyor. Kanımca ABD'nin Ortadoğu'da ki gelişmeleri bırakın kontrol etmeyi, bu gelişmeleri yönlendirebileceği günler bile geride kalıyor. Hızla Amerika sonrası, yani Post-Amerikan bir döneme giriyoruz. Bunu anlamak için bölgeye bakmak yeterli. Suriye ile analize başlayalım.
Obama'nın konuşmasından sadece 24 saat sonra Suriye'de rejim bir kez daha göstericilerin üzerine ateş açtı. Yine 40'a yakın ölü var. Bu durum açıkça gösteriyor ki Şam'daki rejim kendini kurtarma derdinde ve kimseyi dinlemiyor. Ankara veya Washington'dan gelen sert mesajların hiçbir etkisi yok. Başkan Esad için Mısır ve Tunus'tan alınan ders çok daha önemli. Mübarek ve Bin Ali'nin başına gelenler ortada. Taviz vermek sonun başlangıcı. Zira kitleler rejimin zayıfladığını anlayınca daha da şahlanıyorlar.
Bahreyn'de olanlar ise gösterdi ki sertlik işe yarıyor. Keza İran aynı şekilde "Yeşil Hareket"i sertlikle bastırdı ve dünya buna karşı sessiz kaldı. Öte yandan Kaddafi gibi kantarın topuzunu kaçırınca durum değişiyor. Bu nedenle Esad açısından anahtar nokta, gösterilerin kitlesel hale gelip milyonları meydanlara dökülmesini engellemek. Kahire'deki Tahrir Meydanı gibi bir görüntü henüz Şam veya Halep'te yok. Böyle bir durum olursa işte o zaman Esad'ın işi bitmiş olacaktır. Fakat sonuç olarak bu dinamikleri ABD yönlendiremiyor.
Şimdi kısaca İsrail'e bakalım. İsrail Başbakanı Netanyahu, Obama'nın konuşmasından bir gün sonra Beyaz Saray'da Oval Ofis'te gazetecilerin önüne çıktı. Gayet pişkin bir şekilde, Obama'nın düşünceli ve çaresiz bakışları arasında 1967 sınırlarının neden barış için temel teşkil edemeyeceğini uzun uzun anlattı.
Ortamı yumuşatmak isteyen Obama ise İsrail ile ABD arasındaki dostluktan, Amerika'nın İsrail'in güvenliğine verdiği önemden ve bazı farklılıkların her aile içinde yaşanabileceğinden söz etti. Pazar günü İsrail lobisinin en etkili kuruluşu olan AIPAC'da konuşacak olan Obama'nın aynı temaları işleyeceğine şüphe yok.
İşin komik tarafı Obama perşembe günü yaptığı konuşmada zaten İsrail'in hoşuna gidecek birçok şeyi dile getirmişti. 1967 sınırlarında bazı değiş tokuşlar olması gerekeceği, BM'de devlet olarak tanınma yönünde adım atmanın Filistin açısından ciddi bir hata olacağı ve Hamas'ın içinde olduğu bir Filistin yönetiminin yarattığı zorlukları peşinen kabul etti Obama. Ama tabii ki Netanyahu konuşmada İsrail lehine olan bütün bu noktaları görmezlikten geldi.
Bütün bunlar açıkça gösteriyor ki İsrail'in ABD üzerinde ciddi bir siyasi ağırlığı varken ortada simetrik bir durum yok. Yani, benzer şekilde Washington İsrail üzerinde siyasi etki kuramıyor. Bu durum her şeye rağmen İsrail üzerinde biraz etkisi olan bir ülke varsa o ülkenin ABD olduğu gerçeğini de değiştirmiyor tabii ki. Bu nedenle Washington'u bütünüyle etkisiz görmek yanlış olur.