"Türkiye'nin dış politikasında eksen kayması var mı?" "Batı Türkiye'yi kaybediyor mu?" "Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor mu?" Bu soruları sürekli olarak tekrarlamak bir süre sonra anlamsızlaşıyor. İnsana gına geliyor. Öte yandan, Batı basınına baktığınızda bu tartışma Türkiye ile gündemin ana maddesi haline gelmiş durumda. Amerika ve Avrupa'nın ciddi gazetelerinde hemen hemen her gün Türkiye üzerine bu soruları soran yazılar çıkıyor. Genelde önyargılı cevaplar veriyor bu yazılar. Ama bazen beklemediğiniz bir yerde, beklemediğiniz ilginç bir değerlendirme ile karşılaşıyorsunuz. Geçenlerde Türkiye üzerine bu "Batı'dan kopma" meselesi üzerine bir basın taraması yaparken karşıma son derece ferahlatıcı ve objektif bir analiz çıktı. Bakın ne diyor bu analizi yapan kişi:
"Türkiye'nin geleceğini tartışmayı sevenlerin olduğunu biliyorum. Türkiye kıtaların kesişiminde ve tarihsel koşullardan etkilenen bir yer. Medeniyetlerin buluştuğu ve farklı halkların kaynaştığı bir yer. Bu nedenle Türkiye'nin geleceğini tartışmayı sevenler Türkiye'nin herhangi bir yöne doğru çekilip çekilemeyeceğini merak ediyorlar. Ama bu tartışmayı yapanların anlamadıkları şey şu: Türkiye'nin büyüklüğü bir şeylerin merkezinde olma becerisinden kaynaklanıyor. Burası Doğu ile Batı'nın ayrıştığı değil, birleştiği nokta."
Bu analizi yapan kişi Barack Obama. Türkiye'de Meclis çatısı altında yaptığı konuşmadan bir alıntı bu. Obama'nın bu sözleri "Türkiye nereye gidiyor?" sorusuna kanımca verilecek en objektif cevabı teşkil ediyor. Yıllardır Washington'u Ankara aleyhine kışkırtmak için "İslamcılık aldı yürüdü, Batı'dan kopuyorlar" diye Amerikan gazetelerine makale üzerine makale yazanları düşündükçe, Obama'nın aylar önce bu sözleri ne denli bilerek söylediğini daha iyi kavrıyor insan. Evet, Türkiye ne Doğu'ya ne de Batı'ya doğru gidiyor. Türkiye Obama'nın dediği gibi Batı ile Doğu'nun tam ortasında, yani "merkez"de duruyor.
Model ortaklık
Hatırlarsanız Obama Türkiye ziyaretinde daha önce hiçbir Amerikan yönetiminin kullanmadığı bir kavram kullanmıştı: "Model Ortaklık." Obama'nın Meclis'te yaptığı konuşmada belirttiği gibi Türkiye'nin Doğu ve Batı arasında "merkez"de durma becerisi sadece dış politikasına bağlı değildi. En azından dış politika kadar önemli olan konu siyasi kimlik meselesiydi. Obama zaten tam da bu nedenle Türkiye ve Amerika arasında kurulması planlanan model ortaklık konusunda bu siyasi kimlik ve demokrasi boyutunu ön plana çıkardı. Ana vurgu küresel platformda barış vurgusuydu. Peki hatırlayalım Obama nasıl tanımladı bu model ortaklık kavramını: "Alt kimlikleri, iki ayrı dinle belirlenmiş Amerika ve Türkiye'nin, demokrasi, hukukun üstünlüğü, temel özgürlükler, sekülarizm ve azınlıklara saygı" temelinde ortak bir üst kimlik paylaştıkları bir model.
Batı ile Doğu arasında çatışmacı ruh halinin tekrar baş gösterdiği bu günlerde bu gerilimin aşılmasında "model ortaklık" kavramı Washington için önemini koruyor. Temelinde bu bir küresel barış arayışıdır. Bu barış mesajını Obama nükleer silahtan arınmış bir dünya söylemiyle destekliyor. Bu "sıfır nükleer" söylemi Obama'nın kendi söylemi, sadece Ankara'nın değil. Aynı şekilde Obama yönetimi Türkiye'nin demokratikleşmesine, Ermenistan ile barışmasına ve AB'ye üyeliğine bu küresel barış ve model ortaklık çerçevesinde bakıyor. Türkiye ziyareti öncesinde Obama aynı mesajı Prag'da Avrupalılara vermişti. Bu mesaj "Türkiye'yi kucaklayın, Türkiye sizi kuvvetlendirir" mesajıydı. Obama o konuşmasında da kimlik vurgusu yaparak Avrupa'ya daha çoğulcu olup "kültürel ve dinsel tabanını genişletip güçlendirebilecek bir potansiyel üyeyi kucaklaması" yönünde mesaj vermişti. Burada da arka planda Türkiye'nin Müslüman kimliğine vurgu vardı. Sonuç olarak şurası kesin: Obama için Türkiye'yi en azından dış politikası ve jeostratejik önemi kadar önemli kılan unsur Türkiye'nin kimliği. Türkiye Doğu ile Batı'nın merkezinde "demokratik ve barışçı" kimliğini korudukça artık gına vermeye başlayan "eksen kayması" tartışmaları beyhude yere yapılmaya devam edecektir.