Türkiye ile İsrail arasında ne zaman bir sorun çıksa akla hemen aynı sorular gelir: Amerika'daki Musevi lobisi ne der? Bu sorunun Türkiye'ye bedeli ne olur? Filistin seçimlerinin hemen ardından Hamas lideri Halid Meşal'in Ankara'ya daveti, Davos'ta "one minute" krizi ve şimdi de Türkiye'nin "Anadolu Kartalı" tatbikatına İsrail'in katılmamasını istemesi gene aynı soruları gündeme getiriyor. Bir yerden sonra hep aynı basit soruları sormak kabak tadı vermeye başlıyor. Kanımca artık Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerine daha geniş bir pencereden bakmanın vakti çoktan geldi.
Her konuda "Amerika'daki Musevi lobisi ne der, ne bedel öderiz" diye sormak artık bölgesinde sorunlarını kendisi çözen ve bölge genelinde sorun değil çözüm üretmeye çalışan güçlü bir ülkeye yakışmıyor. "Komşularıyla sıfır sorun" stratejisini uygulayan ve bölge ülkeleriyle yakınlaşmak için açılım üstüne açılım yapan bir ülke herhalde durup dururken İsrail'le boş yere zorluk yaşamıyordur. Hele meseleye "Türk dış politikası artık İslamcıların elinde" veya "bu politikalar anti-semitizm sonucu ortaya çıkıyor" diye yaklaşanlar daha da büyük mantık hataları yapıyorlar.
Ankara'nın İsrail'e neden bu kadar tepki gösterdiğini anlamak aslında hiç zor değil. Şu an görevde bulunan Netanyahu hükümetinin ABD dahil bütün dünya ile arası bozuk. Filistin devletinin var oluş hakkını bile reddeden Netanyahu hükümeti, bir önceki yönetime oranla çok daha şahin ve yalnızdır. Netanyahu'nun taviz vermeyi bilmeyen, sert, küstah ve neredeyse ırkçı sayılacak Filistin politikası nedeniyle ortada üzerinde çalışılacak bir "Barış Süreci" kalmamıştır.
İsrail izole oluyor
Kaldı ki, İsrail devlet olarak Gazze'de yaptıkları nedeniyle bugün hâlâ töhmet altındadır. Gazze operasyonundan bu yana siyasi gelişmeler ülkeyi daha da sağa kaydırarak İsrail'i bütün dünyadan izole eder hale getirmiştir. Birleşmiş Milletler'in "Goldstone Raporu" da İsrail'i Gazze'de savaş suçu işlemekle itham ederek bu izolasyon sürecine ivme kazandırmıştır. Ortada böyle bir bölgesel ve uluslararası ortam varken, Türkiye'nin İsrail'le ilişkilerin bu ortamdan etkilenmemesini beklemek hayalperestlik olur. Böyle bir ortamda, İsrail'in Filistinlilere karşı kullandığı savaş uçaklarının eğitimi için ev sahipliği yapmak kendi kamuoyunu ciddiye alan hiçbir ülke için kolay olmazdı.
Türkiye bütün bu nedenlerle İsrail'le ilişkilerine sadece Amerika ekseninden bakmaktan vazgeçmelidir. Aksini yapmak anlatmaya çalıştığımız siyasi ve bölgesel konjonktürü gözden kaçırır. Üstelik sürekli İsrail ve ABD arasında bire bir ilişki kuranlar belki de farkında olmadan "Zaten Amerika'yı Yahudiler yönetiyor" türü anti-semitizm kokan komplo teorilerini besliyorlar. Evet, Amerika'da güçlü bir Musevi lobisi vardır. Ancak bu lobi zannedildiği gibi bütün ülkeyi yönetmiyor. Eğer yönetseydi bugün ismi Barack Hüseyin Obama olan birisinin Beyaz Saray'da olması herhalde pek mümkün olmazdı.
Ayrıca çok önemli bir başka noktayı gözden kaçırmamak gerekiyor. Amerika ile İsrail arasındaki ilişkiler de artık hızla kabuk değiştiriyor. Amerika'da Obama'nın, İsrail'de Netanyahu'nun iktidara gelmesiyle Washington-Tel Aviv hattında ciddi sorunlar belirmeye başladı. Öyle ki artık Washington, Bush döneminde olduğu gibi artık körü körüne İsrail'in yaptığı her şeyi desteklemiyor. Eğer İsrail şu anda gittiği çizgide devam ederse ABD'nin İsrail'i otomatik olarak destekleme güdüsü daha da azalacaktır. Zaten İsrail'de bu durumun farkında olan muhalefetteki Kadima partisi Netanyahu'yu ülkeyi bütün dünyadan ve de en önemlisi Amerika'dan izole etmekle suçlamaktadır. Durum böyleyken Türkiye ile İsrail arasında yaşanan bu krizden zararlı çıkan tarafın Ankara olmayacağı ortada. Zararlı çıkan bölgede ve dünyada gittikçe yalnızlaşan Netanyahu yönetimi olacaktır.