Geçtiğimiz hafta Batı basınında Türkiye ile ilgili çıkan haberlerin gündeminde önemli bir rapor vardı. Bu rapor Avrupa'nın eski devlet adamlarından oluşan "Bağımsız Türkiye Komisyonu" adını taşıyan bir akil adamlar grubunun raporu. Le Monde, Financial Times, International Herald Tribune, New York Times gibi Avrupa ve Amerikan basınının en prestijli gazetelerinde ciddi değerlendirmelere ve köşe yazılarına vesile olan bu raporun Türkiye'de de iyi değerlendirilmesi gerekiyor. Son derece objektif ve dürüst bir şekilde kaleme alınmış olan bu çalışmanın ana mesajı Avrupa Birliği'ne. Temel mesaj şu: Avrupa'da Türkiye'ye yönelik olumsuz tavır Türk kamuoyundaki Avrupa heyecanını söndürmüş durumda ve bu gidişle Avrupa Türkiye'yi kaybedecek.
"Bunda yeni bir şey yok" diyebilirsiniz. Zira bu değerlendirmeyi zaten Türkiye'de sık sık duyuyoruz. AK Parti bu konuda Avrupa'yı sürekli uyarıyor. Diplomatlarımız ve Avrupa'da turlayan siyasiler Avrupa'nın bu olumsuz tavrından hep şikâyet ediyor. Bu olumsuz tavırların Türkiye'de Avrupa konusunda toplumsal heyecanı yok ettiğini "ne yaparsak yapalım, Avrupa bizi almayacak" izlenimini güçlendirdiğini dile getiriyorlar. Ama aynı değerlendirme ilk kez bu kadar açık bir şekilde, prestijli bir Avrupa komisyonu tarafından yapılıyor. Geçen hafta gördüğümüz üzere ilk kez birçok Avrupa basın organı bu rapor sayesinde aynı anda "acaba biz ne yanlış yapıyoruz?" sorusunu soruyor. Raporun son derece önemli ikinci bir gözlemine göre AB'nin Türkiye'ye yönelik olumsuz tavrı, Türkiye'de hem demokratik reformları yavaşlattı hem de Avrupa karşıtlarını güçlendirdi. Durum böyle olunca Avrupa'nın Türkiye üzerindeki siyasi, diplomatik ve kültürel etkisi zayıfladı. Rapor böylece son günlerde sık sık gündeme getirilen "Türkiye Batı'dan uzaklaşıyor mu?" sorusuna "Aslında Avrupa Türkiye'den uzaklaşıyor" şeklinde cevap vermiş oluyor.
Kıbrıs sorunu gözden kaçmasın
İşin belki de en önemli yönü bütün bu gelişmelerin tam da Türkiye bölgesinde gerçek bir bölgesel güç olmaya başlarken yaşanıyor olması. Türkiye'nin komşularıyla sıfır sorun politikası ve proaktif bir barış diplomasisi izliyor oluşu, sadece kendi coğrafyasında değil, dünyada barış ve istikrara katkıda bulunuyor olması, İsrail-Suriye, Afganistan- Pakistan, Gürcistan-Rusya arasındaki arabuluculuk çabaları rapor tarafından bu çerçevede değerlendiriliyor. Aynı bağlamda, Avrupa'nın akil adamları Türkiye'nin enerji denkleminde giderek daha önemli konuma gelmiş olmasının AB açısından ne denli olumlu olduğunu da vurguluyor.
Öte yandan, bu raporun da altını çizdiği gibi Türkiye bir yandan Kürt ve Ermeni açılımları, öte yandan bölgesel ve uluslararası alanda pro-aktif diplomasi izlerken, Kıbrıs sorununu gözden kaçırmamalı. Zira bu sorun çözülmeden Avrupa ile kilitlerin açılması neredeyse imkânsız. Hatırlanacağı gibi 2006'da AB, Türkiye'nin Ankara protokolüne uygun olarak liman ve havaalanlarını Kıbrıs Rum taşıtlarına açmaması nedeniyle sekiz müzakere faslını askıya almıştı. Türkiye'ye üç yıl süre verilmiş ve 2009'da bir değerlendirme yapılacağı belirtilmişti. Bu yıl Avrupa Komisyonu normal ilerleme raporu dışında Kıbrıs'ta ne ölçüde ilerleme kaydedildiğiyle ilgili de bir rapor hazırlayacak. Bu rapor olumsuz olduğu takdirde Fransa ve Almanya gibi zaten tam üyelik yerine Türkiye'ye özel statü vermek isteyen ülkeler Ankara ile müzakerelerin bütünüyle askıya alınmasını isteyebilir.
Bu şartlar altında rapor haklı olarak ciddi bir kriz doğabileceğini öngörüyor. Türkiye ile bütün müzakereler dondurulduğu takdirde asıl kaybeden tarafın AB olacağı da raporun genel eğiliminden anlaşılıyor. Gidişat bu yöndeyken yakında Washington'da gündeme gelecek olan soru açık bir şekilde ortada: siyasi sermayesini büyük oranda Kürt ve Ermeni açılımlarına harcamış durumda olan AK Parti'den Kıbrıs konusunda yeni bir açılım beklemek gerçekçi mi? Bekleyip göreceğiz.