Evet, seçimler nihayet yapıldı. Önümüzde seçimsiz en azıdan iki yıl var. Artık mazeret kalmadı. Popülizme gerek duyulmayacak iki uzun yılımız var. Türkiye bu fırsatı gene kaçırmamalı. "Gene" diyorum zira demokratik reformlar açısından bakınca Türkiye son iki yılı boşa harcadı. Kapatma davaları, PKK saldırıları, Kuzey Irak operasyonları, başörtüsü tartışmaları, ekonomik kriz nedeniyle koskoca iki yıl heba edildi.
Oysa 2007 Temmuz'unda yüzde 47 alan AK Parti'nin eline büyük bir fırsat geçmişti. Böylesine büyük bir siyasi zafer sonrasında AK Parti vakit kaybetmeden yeni bir anayasayı parlamentodan geçirmeliydi. Olmadı. Ama şimdi yeni bir fırsat var. Önümüzdeki iki yıl boyunca AK Parti artık bütün gücüyle AB için çalışmalı. Demokratik reformlar için seferber olmalı. Akıllıca adımlar atılmalı. "Türkiye Batı'dan ve demokrasiden uzaklaşıyor" söylentilerine bir nokta koyulmalı. Peki nasıl olacak bu?
AB için AB'ye rağmen
Bir tek yolu var. Yeni bir anayasa ve yeni bir slogan: "AB için AB'ye rağmen." Evet AB'ye rağmen. Neden mi? Çünkü AB yaşadığı kriz nedeniyle Türkiye'yi dışlamak için elinden geleni yapacak. Fransa ve Almanya yaşadıkları ekonomik krizi bahane ederek AB'nin genişleme projesine nokta koymaya çalışacak. Bırakın Türkiye'yi almayı, Doğu Avrupa'dan kurtulmak için fırsat arayan AB'den siyasi vizyon beklemek yersiz . Ama Türkiye bu duruma bakarak AB'den vazgeçmemeli.
"Biz yolumuza AB olmadan da devam ederiz" demek marifet değil. "Kopenhag Kriterleri gider, Ankara Kriterleri " gelir demek çare değil. Son iki yıl bunu kanıtladı. AB olmadan Türkiye'de demokratikleşme falan olmuyor. AB olmayınca ne reform ne de siyasi uzlaşma oluyor. Başörtüsü ve Kürt meselesi nedeniyle parti kapatmaya giden bir siyasi darboğaz var Ankara'da. Bizim kendi iç dinamiklerimiz yargı darbesi ve siyasi kutuplaşma dışında bir şey yaratmıyor. Bir bakıyorsunuz, Kopenhag Kriterleri yerine gelen Ankara kriterleri "Mamak" kriterlerine dönmüş. İşte bütün bu nedenlerle Fransa'nın siyasi basiretsizliğine, Almanya'nın inatçılığına, Avusturya'nın ırkçılığına rağmen Avrupa Birliği'ne maalesef ihtiyacımız var.
Yapılacak işler
Evet, seçimler bitti. Artık önümüzde yeni bir fırsat ve yapılacak çok iş var. Bu yeni dönemi AB ve ABD ile yeni bir balayına dönüştürmek bizim elimizde. Hemen önümüzdeki haftalar içinde ciddi adımlar atmalıyız. Hızlı bir döneme giriyoruz. Obama bir hafta sonra Türkiye'de olacak. Bu ziyaret gerçekleşmeden hemen bu hafta içinde Ermenistan ile tarihi bir uzlaşma sağladığımızı dünyaya duyurmalıyız . Akıllıca olan bu. Bu açıklamayı yapmakta daha fazla gecikmemeliyiz. Eğer gecikirsek, Obama geldi Türkiye'yi zorladı gibi bir izlenim doğar. Oysa Türkiye zaten bir yıldır bu konu üzerinde çalışıyor. Bu anlaşma paketi artık dünyaya duyurulmalı ve Ermenistan ile sınırımız bir an evvel açılmalı. Böylece ABD ile 24 Nisan badiresini kazasız belasız atlatırız.
AB ile de aynı olumlu vizyonu tutturmalıyız. Anahtar konular belli: yeni anayasa, af paketi ve Kıbrıs. Anayasa ve af nispeten kolay. Zor mesele Kıbrıs. Ama 2004'te olduğu gibi Kıbrıs'ta gene Rumlar'dan bir adım önde olmak bizim elimizde . Adadan sembolik olarak birkaç bin asker çekme cesaretini göstermeliyiz. Adada 30 bin yerine 25 bin asker tutsak ne olur?
Unutmayalım ki, Türkiye ABD'den sonra NATO'nun en büyük ordusuna sahip. Önümüzdeki hafta NATO'nun 60. yıl zirvesinde konu Afganistan olacak. Biraz cesaret ve siyasi vizyon gösterecek bir Ankara bu zirvede bir taşla iki kuş vurabilir. Hem AB hem de ABD ile ilişkilerimizi bir anda yepyeni bir platforma taşıyabiliriz. Nasıl mı? "Kıbrıs'tan çekeceğimiz 5 bin askeri Afganistan'a yolluyoruz" dediğimiz anda bir hamlede hem AB üyeliğimiz, hem de ABD ile stratejik ortaklığımız yepyeni bir koridora girer. Evet, zaman AB için AB'ye rağmen cesaret zamanı.