Kimden saklayacağım, dostlarımın yazdıklarını bir başka gözle, bir başka yürekle okurum sanki. Bakmayın "nesnel yaklaşımlar" perdesi arkasına sığınanlara, çok kişi düpedüz "öznel" likten yola çıkar, onu "nesnel" likle kaplamaya çalışır. Sanat eleştirmenliğinde nesnelliğe öteden beri inanmamışımdır... Hem eleştirmen de değilim zaten.
Bu hafta postadan çıkan bir şiir kitabını, Nihat Ziyalan'ın Tomurcuk Sevda'sını da öyle okudum.
Nihat en sevdiğim dostlarımdan, en sevdiğim şairlerden biri. Yeni her şiiri o sevgiye bir şeyler daha ekliyor sanki.
Yalnız şiirleri mi, romanları, öyküleri de.
***
Nihat bir de ödül aldı şimdi. 3. Uluslararası Çukurova Sanat Günleri kapsamında bu yıl ilk kez verilen "Çukurova Ödülü"nün ilk sahibi oldu.
Seçiciler Kurulu'nun gerekçesinde "Kültürler sanat köprüsü üzerinde yaşar ve yarınlara aktarılır anlayışından hareket ederek bu ilk ödülü Sidney'de yaşamasına karşın, yazıları, şiirleri, öykü ve romanlarıyla Avustralya'da kurduğu Çukurova dünyasından Çukurova ekinine katkılarına karşılık Nihat Ziyalan'a vermeyi uygun bulmuştur" deniliyor.
Sonuna kadar hakedilmiş bir ödül.
***
Ama çok severek okuduğum Tomurcuk Sevda 'dan söz etmeyeceğim bugün. Sözü Nihat'a bırakmak istiyorum.
Ödül dolayısıyla yaşam öyküsünü anlatmış kısaca. Onu sizlerle paylaşayım:
***
Sevgili Atatürk'ümüzün öldüğü yıl Adana'da doğdum.
Çocukluğum seferberlik yıllarına rastlar. Askerdeki babamın yolunu gözlerken, yanyana on iki evden oluşan Dingin Avlusu'ndaki hayat mektebi, kişiliğimin temelini oluşturur. Çeşitli kentlerden göç ederek Çukurova'da kendilerine gelecek arayan bu insanlardan, arkamızda Kurtuluş Savaşı'nın rüzgârıyla komşuculuğu, paylaşmayı, dayanışmayı ve insanlığı öğrendim.
Şalgamcı Konyalı diye anılan Çerkes babamın, bir Kürt güzeli olan anamın, yoksulluk karşısında ezilmemek için verdikleri namuslu çaba, bana ve kardeşlerime hayatımızın yol haritasını çizmiştir.
Öğretmenim Vedat Bey'den okuyup yazmayı, İstiklal Marşı'nı her sabah kemanıyla çalan Ferit Kumbaracı'dan vatan-bayrak sevgisini öğrendiğim II. İnönü İlkokulu'nda çocukluk aşkım Ayçelen'i de buldum.
Tepebağ Ortaokulu'ndaki Türkçe öğretmenim Agah Önen beni okumayayazmaya yönlendiren kişi oldu. Düzenlediği münazaralarla bilincimizi geliştirir, tartışmamızı sağladığı kitaplarla öğrenciliğimizi renklendirirdi. İşte o günlerde Sait Faik'in, Orhan Veli'nin ve Nâzım Hikmet'in yapıtlarıyla tanıştım.
Ortaokulu bitirdiğim sıra ilkgençlik arkadaşlığının keyfini çıkarmaya başladım. Yılmaz Pütün (sonradan Güney), Özdemir İnce, Demirtaş Ceyhun, Ülkü Tamer ve daha niceleri.
Lise edebiyat öğretmenim Enver Mücen efsane yazarımız Yaşar Kemal'in arkadaşıydı. Alman eğitimiyle yetişmiş olan öğretmenim klasik yapıtları okumam için beni yönlendirmişti. O sıralarda okuduğum Kafka'nın Değişim 'ini, Vedat Günyol 'un Yeni Ufuklar'ında, Cemil Sait Barlas'ın Pazar Postası'nda çıkan şiirlerimi kendisiyle tartıştığım günleri sevgiyle anıyorum.
Öğretmenlerimin üstümde emeği çoktur.
Liseyi terkedip yaşımı büyüterek askere gittim. İzinde, şimdi Amerika'da yaşayan oğlumun annesiyle Zonguldak'ta evlendim. Askerlik dönüşü Adana Şehir Tiyatrosu'na girdim.
Şairlikle tiyatroculuk birlikte giderken Adana Şehir Tiyatrosu kapandı. Bu sıra Ankara Sanat Tiyatrosu'nun yönetmeni Asaf Çiyiltepe telefonla arayarak beni kadrosuna aldığını söyledi. Böylece Ankara günlerim başlamış oldu.
Orhan Kemal'in 72. Koğuş 'unda Tavukçu'yu oynarken o sıra Yeşilçam'da Çirkin Kıral diye ünlenen kankardeşim Yılmaz Güney, tiyatroyu bırakarak sinemaya geçmemi isteyince onu kıramadım.
Yılmaz'la birçok filmde birlikte oynadım. Yeşilçam ekmek paramı kazandığım on üç yıllık bir okuldur benim için. Seks filmlerinin çıkmasıyla bu okul kapandı ve Avustralya'ya göçmek zorunda kaldım.
İngilizce konuşulan bu ülkede anadilim, vatan, bayrak sevgisi ve otuz yılımın Adana'sı tek dayanağım oldu.
Çeşitli sanat dergilerinde yapıtlarım çıkıyor. Göçmenlikte ürettiğim iki şiir, iki öykü, iki romanımı çoğaltmak için uğraş veriyorum.
Sydney'in Blacktown semtinde tam bir Adanalı gibi yaşıyor, çırak ruhuyla edebiyat çalışıyorum.