Hani, artık suyu çıkmış bir soru var: "Issız bir adaya düşseniz yanınıza neler alırdınız?" Sorulana da, okuyana da bıkkınlık getiren bir soru. Ne yapayım, geçenlerde şiir kitaplarını, antolojileri karıştırırken, bu sorunun değişik bir biçimi geldi aklıma. Kendi kendime sordum: "Yaşadığın dönemde yayımlanan şiir kitaplarını düşün. Issız bir adaya gideceksin. Beş yıllık bir kesit seçmeni isteseler, yanına hangi dönemin şiir kitaplarını alırdın? Sadece o zaman diliminden kitap seçeceksin."
Yanıtımı hemen verdim: "1950-1955 döneminin."
***
Her dönemin unutulmaz yapıtları var elbet. Ama sözünü ettiğim kesiti "şiirimizin beş altın yılı" olarak nitelendiriyorum ben. İşte o dönemden yayın tarihleri sırasıyla yirmi kitap ( Orhan Veli'yi belki 1950 öncesine almam gerekirdi; ama toplu şiirlerinin yayımlanışı bu döneme rastlıyor):
Orhan Veli Kanık: Bütün Şiirleri .
Necati Cumalı: Güzel Aydınlık .
Metin Eloğlu: Düdüklü Tencere .
Cahit Sıtkı Tarancı: Düşten Güzel .
Melih Cevdet Anday: Telgrafhane .
Turgut Uyar: Türkiyem .
İlhan Demiraslan: İncir Ağacı .
Cahit Irgat: Ortalık .
İlhan Berk: Günaydın Yeryüzü .
Asaf Halet Çelebi: Om Mani Padme Hum .
Sait Faik Abasıyanık: Şimdi Sevişme Vakti .
Behçet Necatigil: Evler .
Sabahattın Kudret Aksal: Gün Işığı . Attila İlhan: Sisler Bulvarı . Edip Cansever: Dirlik Düzenlik . Cahit Külebi: Yeşeren Otlar .
Oktay Rifat: Karga ile Tilki .
Özdemir Asaf: Dünya Kaçtı Gözüme .
Ceyhun Atuf Kansu: Haziran Defteri .
Fazıl Hüsnü Dağlarca: Asu .
***
Bunlar ilk aklıma gelenler. Kitaplığımı biraz karıştırsam kim bilir daha nicelerine rastlayacağım.
Hangi beş yıllık zaman dilimi içinde bu sayıda güzel şiir kitabı yayımlanmıştır?
Saf şiirin varolduğu yıllardı bunlar. Şiir yaşamın içindeydi. Okunuyor, ezberleniyor, söyleniyordu. Seviliyor ya da sevilmiyordu. Şairin aklının kenarından bile geçirmediği yorumlar yapılmıyordu. Yazılanlar bu tür yorumlara açık değildi çünkü. Fiyakalı dizeler bile şiirin alçakgönüllülüğünü, yalınlığını taşıyordu.
Evet. 1950-1955 şiirimizin beş altın yılıydı.
***
Necati Cumalı da yalın şiirin doruklarında dolaşan bir sanatçıydı. İlk üç kitabını ( Kızılçullu Yolu, Harbe Gidenin Şarkıları, Mayıs Ayı Notları ) zamanında alıp okumaya yetişememiştim. İlkokul öğrencisiydim daha. Ama 1953'te yayımladığı Güzel Aydınlık başucu kitaplarımdan biri olmuştu. İki yıl sonra çıkan İmbatla Gelen ise Cumalı'yı "has şair" lerimden biri yapmıştı. Lise sıralarında Anıl'la (Meriçelli), "keşhane" ye gider, Boğaz'a karşı sigaralarımızı gizlice tüttürerek onun şiirlerini okurduk.
Onun gibi yazmaya özenirdik.
Garip çizgisini geliştirerek sürdüren şairlerin ilk sıralarında geliyordu Cumalı. O şiirin ortak çocuksu sesinden kendi yumuşak söyleyişini üretmeyi bildi. Yazmazsa "dünya yıkılmazdı gerçi", ama o dünyayı alçakgönüllü renkler, incelikler katarak zenginleştirdi.
"Sesi hep öyle sıcak, yüzü aydınlık" kaldı.
O aydınlığı bize de taşıdı.
***
Cumalı öleli altı yıl olmuş. Geçen hafta ölüm yıldönümünde Urla'daki evinde düzenlenen törenlerle anıldı. Urla Belediyesi'nin düzenlediği "6. Cumalı Buluşması" nda.
Etkinlikte Cumalı'nın öykücü yanı öndeydi hep. Evet, iyi bir öykücüydü; ama benim için önce şairdi. Öyküleri bir şairin öyküleriydi. Dünyaya hep şair gözüyle bakmıştı.
Sözlerini aktarıyorum ( Memet Fuat'ın antolojisinden): "Gerçek şiir pahalı şeydir aslında. En küçük bir sadakatsizliği bile affetmez. Şiirden başka şeylerin, günlük çıkarların peşine düştükçe, halktan uzaklaştıkça, şiir de uğramaz olur şairin semtine. Her iyi şair şiirinin diyetini öder. Ama türlü türlü öder. Kimi tavan aralarında aç, sefil. Kimi sürgünlerde, mahpuslarda. Kimi... kendini korkunç bir yalnızlığa mahkum ederek."
Kitaplığınızda bir kitabı varsa, çıkarıp okuyun bugün. Yoksa, yarın bir kitabını alın.
Necati Cumalı seçimini yapmış, kendini yalnızlığa mahkum etmişti. Siz onu unutulmaya mahkum etmeyin.