Gaziantep benim için sadece doğup büyüdüğüm bir kent değil. Beni oluşturan en önemli ögelerden biri. Annem, babam, ninem gibi. Ben yine onların çocukları olsaydım, ama bir başka yerde doğup büyüseydim, içimdeki birtakım zenginlikler olmayacaktı sanki. Antep'e ne zaman gitsem, o zenginlikleri yeniden yaşıyorum. Belki yok olup gitti çoğu. Ama içimde bir yerlere o zenginlikleri define gibi gömmüşüm. Onları yeniden çıkarıp keşfetme olanağını sağlıyor Antep yolculukları.
Jorge Amado'nun sık sık tekrarladığım bir sözü var: "İnsanın anayurdu çocukluğudur." Bugün ben de anayurdumdayım. Gaziantep'in Kurtuluş Günü nedeniyle düzenlenen etkinliklere katılmak için. Bu arada hemşehrilerimin vereceği Kültür Ödülü'nü almak da bana mutluluk verecek.
Ödülün veriliş nedenleri arasında, yazılarımda 1940'ların, 50'lerin Antep'ini yansıttığım da belirtiliyor.
***
Antep benim çocukluğumda basbayağı aydın bir kentti. Klasik Batı müziği, Türk sanat müziği, halk müziği alanlarında bugün bile insanı imrendiren çalışmalar yapılıyordu. Tiyatrolar oyun sergilemeye geliyordu. Yedi sinema vardı. Alçakgönüllü yerel gazetelerde sanat sayfaları düzenleniyordu. Bunların yanı sıra, kent insanının sıcaklığı da insanı sarıyordu.
O yıllarda Antep'in kültür yaşamına damga vuranlar Ömer Asım Aksoy, Cemil Cahit Güzelbey, Emin Kale, Cemil Özbal, gazeteci Osman Tuzcu, Necip Bahri Günenç, kitapçı Arif Güzel gibi değerlerdi. Bunlara, yaşamın renklerini katarak kentin kişiliğini oluşturanlar da vardı. Kahveci Mahmet Efendi, Berber Nuri, Her Yanı Mamet, Küçük Arif, Servet Güzel, Kovboy İbrahim gibi.
Ve elbette Nakıp Ali gibi.
***
1940'ların, 50'lerin Antep'i söz konusu olunca, Nakıp Ali'yi anmadan edemem.
Nakıp Ali, Güneydoğu Anadolu'da sinema açan ilk kişiymiş. Ahşap Asri Sinema (sonradan "altı beton, üstü beton Nakıp Sineması" oldu) açılınca, Antepliler bu yeniliğe büyük ilgi göstermişler. Nakıp Ali, "Sinemam öğrencilere bedava. Büyükler de gece okuluna yazılıp müdürden kağıt getirirlerse, onlara da bedava," demiş. Koca koca adamlar, sinemaya gidebilmek için gece okuluna yazılıp okuma yazma öğrenmişler.
Böylesine bir okuma yazma seferberliğinin komutanıydı Nakıp Ali.
***
Türkiye'de ilk sinematek İstanbul'da kurulmadı. Antep'te kuruldu. "Gaziantep Sinema Tiyatro Derneği" ydi adı. (O zamanlar, 50'lerin sonlarında, "sinematek" sözcüğünün varlığından bile habersizdik.) Sevgili Orhan Barlas'la "Anteplilere güzel filmler izlettirelim" diye bu derneği kurmuştuk. Rauf Kutlar da bizi destekleyince, Nakıp Ali'ye gittik.
Nakıp Ali. "Hayırlı bir iş yapıyorsunuz, sinemam sizin. Ne zaman isterseniz kullanın," dedi.
Adana'ya film almaya gittim. İşletmecileri dolaştım. İstediğim filmleri bulamıyordum. Sanat filmi deyince neler neler koyuyorlardı önüme. Sonunda akıllı bir işletmeci, "Haa," dedi, "sen edebi film istiyorsun."
Yanımda Carol Reed'in Adalar Sürgünü'yle döndüm Antep'e.
Derneğimizin açılış gecesi geldi çattı. Nakıp Ali'nin sineması tıklım tıklımdı. Kültürle ilgili bir etkinlik olduğu için, Vali'nin önerisiyle, Milli Eğitim Müdürü bir konuşma yapacaktı filmden önce.
Müdür sahneye çıktı. İçkiliydi. "Sayın Vali, Sayın Vali'nin Hanımı, Sayın Savcı, Sayın Savcı'nın hanımı," diye söze başladı. Sonra, "Bunlar bir dernek kurmuşlar. Film gösterip halkın kültür düzeyini yükselteceklermiş. İnsan sinemaya niçin gider? İnsan sinemaya baldır bacak görmek için gider," dedi, indi.
Donakalmıştık. Birdenbire Nakıp Ali fırladı sahneye. "Ben," dedi, "bu bölgenin en eski sinemacısıyım. Tahsilim yok. Ama bildiğim bir şey var. İnsan sinemaya gider ve orada görmek istediğini görür. Kimileri sinemaya güzel şeyler görmek için giderler. Onlar güzel şeyler görürler. Kimileri de sinemaya baldır bacak görmeye giderler. Onlar da sadece baldır bacak görürler."
Alkışlar arasında film başladı.
Ertesi gün Orhan Barlas'la oturup bir bildiri kaleme aldık, Milli Eğitim Müdürü'nü kınadık. Bildirimizi de Vasıf Güllüoğlu'nun baklavacı dükkanının camekanına astık.
Boşuna zahmet etmiştik aslında. Nakıp Ali'nin söylediklerine ne ekleyebilirdik ki!
***
Yine bir "Nakıp Ali olayı"yla bitireyim:
Nakıp Ali, çocukluğumda, Belediye'ye başvurdu. Bilet fiyatlarını 25 kuruştan 35 kuruşa çıkarmak için.
Belediye'den yanıt geldi: "Sinemana kalorifer yaptırırsan, koltukları marokenle kaplatırsan, olur."
Nakıp Ali Belediye'yi bastı o gün:
"Ulan, pazarda biber kendine kalorifer mi taktırdı da 8 kuruştan 10 kuruşa çıktı! Patlıcan kendini marokenle mi kaplattı da 12 kuruştan 20 kuruşa çıktı!"
Nakıp Ali'siz bir Antep yine Antep olurdu herhalde, ama bir başka Antep olurdu.