Fenerbahçe'nin tecrübeli futbolcusu Emre Belözoğlu'nun, Akhisar maçında hakeme ettiği küfür kamerelara yansıdı. Galatasaray Basın Sözcüsü Şükrü Ergün "Hakeme söver de sever de! Onun zaten dokunulmazlığı var. Bizim Melo 'dil çıkartıyor diye ortalığı yakanlar, şimdi ne yapacaklar" dedi. Siz neler söyleyeceksiniz?
Evvela Emre'nin dokunulmazlığı var da Melo'nun yok mu? Melo bu ülkeye gelmiş geçmiş en yüz karası, en utanç verici futbolculardan bir tanesi. Ben Melo'yu izledikçe Galatasaraylı olduğumdan utanıyorum. Tekrar tekrar izleyin pozisyonu, rakibine kafayı atan Melo. Kendini yere atan ve rakibi oyundan attırmaya çalışan da Melo! Sadece pislik yapmıyor oyunda, bir de sahtekar. Şükrü Ergün eğer bunu koruyorsa o da derhal Galatasaray Yönetimi'nden gitmeli. Yani Emre'ye karşı Melo'yu örnek göstermek kadar talihsiz bir açıklama olmaz. Emre'nin zerre kadar kabahati yok. Bruno Alves'in de kabahati yok. O sinkaflı küfürler edilen hakemlerin hepsi bu küfürleri hak ediyorlar. Çünkü ellerinde en büyük silah varken, bunu kullanmıyorlar. Emre'nin bugüne kadar 150 tane kırmızı kart görmesi lazım. Bunların beş tanesini arka arkaya görse zaten muma dönerdi.
Medyasıyla, televizyonuyla, hakemleriyle, yöneticileriyle canavarı yaratıyoruz ondan sonra "Niye oluyor bu canavar!" diye soruyoruz.
Türkiye Emreler'e müstahak, Türkiye Melolar'a müstahak, Türkiye Bruno Alvesler'e müstahak. "Aman, gelecek hafta bu medya bana saldırır, gelecek hafta hakemlik paramı alamam, ceza alırsam ben batarım. Çocuğumu nasıl okulda okuturum" diyen para düşkünü hakemler var. Emre'nin kusuru yok! Aslında yok değil ama bir kusur sıralaması yaparsan en son sırada Emre yer alır. Yarın başka Emreler olacak. Bu düzen böyle devam ettiği sürece Türkiye hakemlerine herkes sinkaflı küfürler edecek (sırtında Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş forması olmak kaydıyla) ve bu hakemler bunu yalayıp yutacaklar. Çünkü yağmur gibi para yağıyor gökten "Allah'a şükür" diyecekler.
LUCESCU ismini duyunca tüylerim diken diken oluyor
Galatasaray, Gençlerbirliği'ne karşı 2-0 geriye düştüğü maçı 3-2 çevirdi ve ikincilik için büyük bir avantaj yakaladı. Maçı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında 2-0, Gençlerbirliği'nin oynadığı futbolun sonucu değil. O 10 dakikada Gençlerbirliği, Galatasaray'ın sahasına 3 kere gelebildi, 2 tane gol attı. O iki golün sebebi de önce Veysel ile Semih'in maç boyu süren çok kötü futbolları. Veysel'i zaten oyundan aldı ama Semih'i almadı. Bir de tabii senelerden beri yedek bekleyen Ufuk'un kalede oluşu. Ufuk'u katiyen eleştiremem. Çünkü iyi kaleci olmanın en büyük avantajı oynamak. Gerçi Ufuk'un da gollerde hatası yok. Ama "Hatası yok" kaleciyi kurtarmaz. Hatan yok diye golü yeme hakkın yok. Bazen de kurtaracaksın. O zaman kaleci olursun.
Mancini'yi artık konuşmak dahi istemiyorum ama yerine gelecek ismin Lucescu olduğunu duyunca tüylerim diken diken oluyor ve Mancini'ye razı oluyorum. Ben Lucescu'nun antrenörlük yanını tartışmıyorum bile. Oraya girmiyorum hiç. Çünkü Lucescu benim ülkeme çok ağır bir hakaret etmiştir. Bu Türkiye için "Çavuşesku'nun Romanya'sı" dedi. Ve bu lafı hala temizlemiş değil. Neyse ki Galatasaray bir açıklama yaptı "Biz onu istemiyoruz, o bizi istiyor" diye. Sevgili kardeşim Mancini, Galatasaray'da özellikle bu sene sağ bek mevkiinin ve de kaptanlık bandının hakkının Sabri olduğunu Gençlerbirliği maçında üçüncü değişikliğini yaparak öğrenebildi ancak. Sahaya Veysel ile çıktı, sonra Veysel'i aldı Hajroviç'i oraya çekti, oyunu 3-5-2'ye döndürdü. Sonra ikinci yarı başlarken de Hajroviç'i alıp Sabri'yi koydu. Yani sağ kanatta oynayacak adamı bulmak için üç değişiklik hakkından ikisini kullandı adam ya!
Mancini yanlışından döndü, maç değişti
Maçın kopma noktası neresidir? Sabri'nin doğru kanatta oynaması mıdır?
Gençlerbirliği tesadüf iki gol buldu ve öne geçti. Ondan sonra tabela yazarları "2-0'dan sonra Gençlerbirliği geriye kapandı." 2-0 olurken geriye kapanmıyor muydu? O 10 dakikayı bir seyretsenize. Tabela yazarlığının da bir adabı var ya. Skora göre yazı yazarsın, tamam. Tribüne gittiğim zamanlar, Türkiye'nin en önde gelen yazarlarından biri, 89. dakikada Galatasaray gol atınca yazdığı yazıyı yırttı. "Ne yapıyorsun ya" dedim. "Galatasaray kazandı, baştan yazmam lazım" dedi. "89 dakika seyrettiğin maç son dakika atılan golle değişti, öyle mi" dedim. Biz böyleyiz. Ama Gençlerbirliği baştan sona savunma oynadı. Ne zamanki Mancini sağ kanattaki yanlışı keşfetti, ne zamanki oranın doğru adamını buldu. Önce 3-5-2'ye döndüğünde çok yanlış bir kararla Melo'yu stopere çekti, böylece Galatasaray'ın orta sahasında ileriye top atan adam kalmadı. Sağa sola, ileriye doğru dürüst top atabilen Melo, onu da stopere çekince Galatasaray'ın orta sahası da kayboldu. Ta ki ikinci yarıda nihayet Chedjou'yu oyuna alma akıllılığını gösterdi ki benim bazı zekası kıt arkadaşlarım "Mağlup takıma stoper mi sokulur" dediler. Anlayamıyorlar. Farkında değiller ki Chedjou'yu sokarken hücumu zenginleştirdi, o sayede Galatasaray'ın golleri geldi. Çünkü Chedjou, 3-5-2'nin ortasına gelince Melo ileriye çıktı, oynaması gereken yere çıktı. Doğru olan yerine gitti. Eğri, doğruya geldi.
Siz hep Galatasaray son dakikalarda da olsa gol yeme potansiyeline sahip diyordunuz. Ancak bu sefer tersi oldu ve 90+3'te golü bulan taraf sarı-kırmızılı ekip oldu. Siz bu sonucu bekliyor muydunuz?
2-0 zaten tesadüftü. Mancini takımı baştan doğru dürüst çıkarsaydı o maçın normal sonucu 3-0 falandı. Galatasaray herhangi bir şeyi çevirdi değil, Galatasaray oynaması gereken oyunu oynayınca fark bu oldu.